27 Aralık 2017 Çarşamba

Sıdıka Hanım-Naşide Gökbudak





İlk kez Anılar Ağacı ile tanıştım bu yazarla.
Daha o zamandan aklıma koymuştum diğer kitaplarını da okumayı.
İyi kidiyorum Naşide Gökbudak'ı okumadan geçmemişim.
işte böyle zamanlarda hep aklımdan şu geçiyor.Kim bilir hangi kitapları,hangi yazarları kaçırıyoruz farkında olmadan. Hani meşhur laf var ya -ki çok severim "Kitap çok,ömür az."Tam da bu kastettiğim.Neleri ıskaladığımı hayal edince epey üzülüyorum çoğu kitapsever gibi.Birde böyle yazarlara denk gelince şükür es geçmedim diyorum.Bu sebeple iyi ki iyi ki okumuşum Naşide Hanımı.İyi ki kesişmiş yollarımız.
Ben  onun kalemini çok sevdim.Diğer kitaplarını okumak  içinde sabırsızlanıyorum.

Sıdıka Hanım, Elazığ'ın Harput eteklerinde geçen tamamen gerçek bir hikaye.
Bizzat yazarın ananesi kendisi.
Bu da kitabın güzelliğini bir kat daha arttırıyor.
Bir kitapta yazara rastlamak gerçekten  güzeldi.
Birde bu yazarın döneminin siyasi olayları arka fonda işlemesini çok başarılı buluyorum.
Sanırım bu da sevmem de etkili oldu.

Güzeller güzeli Sıdıka Hanım bana göre gerçekten zor bir yaşam sürmüş.
Başlarda güzel olan evliliği gün geçtikçe çileye,katlanılması çok zor bir sınava dönüşmüş.
Bana gerçekten şanslı sayılabileceği en önemli mevzu anne şefkatinde ki kayınvalidesi olmuş talihsiz yaşamında. Dilşat Hanım gerçekten okurken sarıp sarmalamak istediğiniz bir karakter olmuş
Yani ben çok sevdim:) Keşke oğlu da ona benzeseymiş...


Kitap bitince bir müddet karakterlerimi hayatımdan çıkaramadım.
Öyle alışmışım ki hepsine gerçekten etkilendim.
Anlatıp tadını kaçırmak istemiyorum ama alın okuyun derim.
Çok; pek çok sevdim;)




"İnsan kafasının içindekileri çıkaramadıktan sonra,bir yerlere gitmenin ne önemi var. Sorun bizimle beraber. Mekanların hiçbir suçu yok."

21 Aralık 2017 Perşembe

Kış Okuma Şenliği 2018


Çok uzun zamandır okuma şenliklerine katılmamıştım.Hamilelik ve sonrasında çocukla ilgilenmek okuma hızımı epey düşürdü. Eskiden heyecanla yeni şenlik başlasın hemen kitaplarımı seçeyim diye beklerdim. Sürekli okunacak kitapların listesi yayınlanmış mı diye blogları kontrol ederdim. Neyse geçen bir baktım kış şenliği başlamış.İçimde bir şeyler kıpırdadı.  Eski bir dosta rastlamış gibi sevindim. Hoş kategorileri bitirebileceğimi hiç sanmıyorum ama kitap seçip liste oluşturma,okumak için biraz daha çabalama gibi sebepler bile yetti katılmama.Sırada benim okuma listem var.Umarım beklediğimden iyi bitiririm bu şenliği.


1.Kategori(10 puan): İsminde KIŞ mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların kışın geçtiği bir kitap.
Kış Günlüğü-Paul Auster /195syf-Can yayınları

2.Kategori(10 puan)MEKTUPlardan veya ANIlardan oluşan bir kitap.
Sevdalım Hayat-Zülfü Livaneli/ 466 syf-Doğan Kitap

3.Kategori(10 puan)İsminde AŞK kelimesi geçen yada konusu AŞK olan bir kitap.


4.Kategori(10 puan)Kitabın isminde bir BAĞLAÇ olan bir kitap.
Aşk ve Çocuk-Maeve Binchy /434syf-Doğan Kitap

5.Kategori(10 puan)BEYAZPERDEye aktarılmış bir kitap.

6.Kategori(10 puan)Bir ŞİİR kitabı

7.Kategori(10 puan): Kitabın isminde SAYI olan bir kitap.
Hayaller İçinde Bir Düş-Umut Can Çeppioğlu /90 syf-Potkal kitap

8.Kategori(10 puan)Kitabın isminde -MEK -MAK eki almış kelime olan bir kitap.

9.Kategori(10 puan): Türk yada Dünya KLASİKlerinden bir kitap.
Şeker Portakalı-Jose Mauro de Vasconcelos/182 syf-Can Yayınları

10.Kategori(10 puan)Nobel Ödülü almış bir yazarın İLK kitabı..

11.Kategori(10 puan)Doğdunuz YIL ölmüş olan bir yazardan bir kitap.

12.Kategori(10 puan)POLİSİYE türünde bir kitap.

13.Kategori(10 puan)YKY yayınlarından herhangi bir kitap.

14.Kategori(10 puan)En az 500 sayfa olan bir kitap.

15.Kategori(10 puan/hepsini okuyana ekstra 20 puan): Adında AYNI KELİME geçen iki kitap.


16.Kategori(10 puan/hepsini okuyana ekstra 20 puan)ADI AYNI olan iki yazar'dan birer kitap.
Ölüyordum Geçerken Uğradım-Can Gürses
Aşka Veda-Can Dündar

17.Kategori(10 puan/hepsini okuyana ekstra 40 puan)Şimdiye kadar HİÇ kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. [Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı]

Türk kadın:O Anda-Melike İnci
Türk Erkek:Rotasız Seyyah-Mehmet genç
Yabancı Kadın:Evden Çok Uzakta-Kristin Hannah
Yabancı Erkek:Bitmeyen Keşif DNA-Sam Kean



18.Kategori(10 puan/hepsini okuyana ekstra 40 puan)Aşağıdaki ülkelerde doğmuş yazarlardan birer kitap. [Finlandiya, İsveç, İspanya, Rusya.]

Finlandiya
İsveç
İspanya
Rusya

*Eksik kategorilere uygun kitaplar buldukça güncelleyeceğim.

20 Aralık 2017 Çarşamba

Hayvanlardan Tanrılara Sapiens-Yuval Noah Harari




Geçen yıl kitap fuarından almış olmama rağmen hemen okuyamamıştım. Zaten kafam rahat olsun,sindire sindire okuyayım istiyordum.Öyle de oldu.Epey uzunca bir sürede bitirdim Sapiens'i.
Lisansta biyoloji bölümünü  bitirdim ve ders olarak evrim ilgimi hep çekti.Konu hakkında herkesin bir düşüncesi var ama ben burada bundan bahsetmeye gerek görmüyorum..Kitaptan altını çizdiklerimi burada kalıcı kalması için yazacağım.

Bu arada konuyla ilgisi olanlara kitabı tavsiye ederim.
Gerek tarihi,gerek bilimsel birçok konu  hakkında bilgiler veriyor.
Bu sebeple doyurucu ve merak uyandırıcıydı.

Ayrıca daha önce üstüne düşünmediğim pek çok konu ile ilgili değişik tespitler vardı.
Kitap biteli 2-3hafta oldu ama hala zihnimin gerisinde okuduklarım..

Kitap 70 bin yıl önce Homo Sapiens'in ortaya çıkışı ile oluşan üç önemli devirden bahsediyor.
Bilişsel Devrim,Tarım Devrimi,Bilimsel Devrim...


"İnsanlık geniş görüş açısının ve becerikli ellerinin bedelini sırt ağrıları ve boyun tutulmalarıyla ödedi.
Kadınlar daha da fazlasını ödemek zorunda kaldı.Dik bir duruş daha dar kalçalar demekti ve bu da doğum kanalını daraltıyordu,üstelik aynı anda bebeklerin beyni giderek büyüyordu...Bebeklerinin kafası ve beyni daha küçük olduğundan erken doğum yapan kadınlar daha çok hayatta kaldılar ve daha çok çocuk sahibi oldular;doğal seçilim bu şekilde erken doğumlara hayatta kalma şansı verdi.Elbette böylelikle diğer hayvanlara kıyasla insanlar,pek çok hayati öneme sahip sistemleri henüz tam olarak gelişmemişken erken doğar hale geldiler.
..Bir çocuk büyütmek,ailenin diğer üyelerinden ve komşulardan sürekli yardım istemeyi gerektirir..Evrim böylelikle güçlü sosyal bağlar kurabilenleri desteklemiştir."

"10 bin yıl önce Sapiens tüm vaktini ve enerjisini birkaç hayvan ve bitki türünün yaşamını değiştirmeye adayınca değişti.Gün doğumundan gün batımına kadar insanlar tohumlar  ektiler,bitki suladılar,kökleri toprakta söktüler ve koyunları bereketli çayırlara sürdüler.Bu çabanın onlara daha çok meyve,tahıl ve et olarak geri döneceğini düşünüyorlardı.İnsanların yaşamında bir devrimdi bu:Tarım Devrimi.
..MÖ 3500  civarında asıl evcilleştirme dalgası bitmişti.Tüm ileri teknolojimize rağmen,bugün bile kalorimizin yüzde 90ından fazlasını atalarımızın MÖ 9500le 3500 arasında evcilleştirdiği bir avuç bitkiden elde ediyoruz."

"Tarıma geçişin insanlara bel fıtığı,eklemlerde kireçlenme ve diğer fıtıklar olarak geri döndüğü görülmektedir.Bu yeni tarımsal işler o kadar çok zaman almaktaydı ki kalıcı yerleşimler kurmak zorunda kaldılar..Biz buğdayı evcilleştirmedik,buğday bizi evcilleştirdi!"

"Evrimin geçer akçesi DNA sarmallarının kopyalanmasıdır."
"Tarım devriminin özüdür:daha çok sayıda insanı daha kötü koşullar altında da olsa hayatta tutmak."

"Çelişkili bir biçimde,genetik üstünlükler(örneğin hastalıklara karşı  bağışıklık)toplumsal anlamda düşük seviyede görülmeye sebep oluyordu:Afrikalılar tropikal iklimlere Avrupalılardan daha uygun olduklarından,Avrupalı sahiplerin köleleri oldular."

"Eşitlik ancak daha iyi durumdakilerin  özgürlüklerini kısıtlayarak sağlanabilir."

"Aynı tanrıya inanmayan veya aynı krala itaat etmeyen insanlar seve seve aynı parayı kullanıyorlar."






16 Aralık 2017 Cumartesi

Film-Ayla

Alıntı

Yağız doğduğundan beri eski sıklıkta yapamadığımız ve de en hasret olduğunuz aktivite: Film izlemek.
Birde tiyatroya gitmek tabi. .
Anneanne ve  babaanneyi bir arada yakalayınca Yağız'ı emanet edip Ayla'yı izlemeye gittik. Herkes beğendiğini söylüyordu ve ben çokça merak etmiştim. Bu sebeple de konusu dahil filmle ilgili ayrıntıları öğrenmedim  ki tadı kaçmasın.

...
Kore Savaşı'na Türkiye'den giden Astsubay Süleyman Dilbirliği savaşta ailesini kaybetmiş bir kız çocuğu bulur.Hiç konuşmayan ve sadece Süleyman'a bağlanan bu çocuğa Ayla ismini koyarlar. Arkadaşları ile birlikte karargahta Ayla'ya bakarlar. Süleyman'a çok bağlanan çocuk ondan ayrılmak istemez. Ülkesine mecburi dönmek zorunda olan astsubaysa Ayla'ya;kızına bir gün  mutlaka dönmek için söz verir.
...

Neredeyse koltuğa oturduğum ilk andan itibaren ağladım.Savaş sahnelerine hiç dayanamıyorum. Hele ki bunun film olarak kalmadığını,dünyanın bir yerlerinde bunların yaşanıyor olduğunu bilmek mahvediyor.

Filmi en etkileyici yapansa tamamıyla yaşanmış bir hikayesi oluşu ve gösterime girdiğinde başrollerinin hala hayatta olması. Tabi Ayla'yı canlandıran küçük Koreli oyuncunun da hakkını vermek gerek.Çok iyiydi.

!!!
Eğer hala izlemediyseniz tavsiyem filmin son saniyesine kadar çıkmamanız.Çünkü bitti diye çıkan kişiler bence işin  en güzel kısmını kaçırdılar.Gerçek kişilerin  fotoğrafları aktı ekranda. Bence birebir görmek çok çok güzeldi. Bu sebeple salonu en son biz terk ettik.

*Filmi izlediğimiz tarihten dört gün önce Süleyman Dilbirliği ve hemen peşinden de eşi Nimet Hanım vefat etmiş.Mekanları cennet olsun.

Hala izlemediyseniz izleyin efendim.

13 Kasım 2017 Pazartesi

TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı 2017

Buralara eskiye nazaran daha az yazsam da bazı yazıları es geçemiyorum. Bunlardan biri de tabi ki uzun yıllardır gitmeye çalıştığım kitap fuarı. Dönüp baktığımda en azından benim için böyle günleri blogumda şaklamak mutlu ediyor. Bir İnstagram hikayesinde kaybolup gitsin istemiyorum.


Her sene daha ekimden heyecanı başlıyor. Ne alsam,bu yıl abartmayayım bari gibi düşüncelerle fuarın yolunu tuttuk bu sene de.  Gerek Yağız’ın sonlara doğru huysuzlanması,gerek taşıdıklarımızın fazlaca olması sebebi ile bu yıl kendime daha az kitap aldım. Aklımda kalan birçok kitap oldu ama başka sefere artık. Zaten çok çok bir indirimde oşmuyor. Maksat o ortamı solumak,kitaplara dokunmak... Yoksa çok daha uygun fiyatlara kitap edinebilirsiniz internet mağazalarından.


Bu yıl kendim için belirlediğim listem de Naşide Gökbudak vardı. Nemesis kitaptan çıkan Anılar Ağacı’nı okuyup dilini çok sevmiştim. Bu sebeple başka kitaplarını da edinmek istedim. 3kitabını 25 tl ye aldım.


Nemesis’in standında ‘Setna Yükseliyor’serisini görünce kalan üç kitabını da alırken buldum kendimi. Hala onları nasıl aldığımı anlamadım:) İlk kitabı sevmiştim. Sürükleyici,basit diliyle hızlıca okunan cinstendi. Diğer üç kitabı da 25 tl ye aldım. Aldığım bu kitaplar sayesinde şık bir bez çantaya sahip oldum böylece. üstündeki not hayli keyifli:)


  #kitapokumuyorsaevlenme :)

Ephesustan çıkan Rotasız Seyyah kitabını çok istiyordum sanırım %30a yakın bir indirimle almış oldum. Kitap gerçekten kaliteli bir baskıda. Sevdiğim bir alışveriş oldu.
'okudukça güzelleşecek dünya'


Sevgili @damlacerrah ın ısrarla tavsiye ettiği kitaplar Ölüyordum Geçerken Uğradım/Ayrıntı Yayınları ve O Anda/Yitik Ülke Yayınları nı da edindim. Zaten fuarda Yitik Ülke’ye uğramadan alışverişi tamamlamıyoruz. Kendileri her zaman gayet ilgili. Yine hediye kitap ve dergi ama en güzeli tohumlarıyla fuardaydılar. Sloganları ise çok iyiydi.


Kalan vaktimizi Yağız’ı oyalamaya ve ona kitaplar almaya ayırdık. Hoşuma giden kitapları almış oldum. O anda karar verdim geneline. En çok Tübitaktan aldığımız kitapları sevdim.



Bu da iki yıldır fuara katılım sağlayan fuar bebesi Yağız. Limon ve Zeytin standında bolca vakit geçirdi kendisi. Zor çıkardık oradan. Bu arada Sizinkiler serisi 31. Kitabı basmış. Ortaokulda okumuştum epeyce. Her yıl karşılaştığımda eski dostu görmüş gibi oluyorum. Yağız biraz büyüsün beraber okumayı umuyorum. İnşallah okumayı sever.

Birde geçen yıl Yağız için Muzaffer İzgüden imzalı kitap almıştık. Bu yıl onu kaybettiğimizde de üzülmüştüm çocukluk yazarımı kaybettim diye. Onun standından geçerken bir hüzünlendim ben. Allah rahmet eylesin.


Ve hiç ummadığım bir anda karşımda ergenliğimin,gençliğimin efsanesi İpek Ongun’u görünce pek mutlu oldum. Bilmiyordum imza günü olduğunu. Yağız sonlara doğru epey yorulmuş olmasa sırada bekleyip sohbet etmeyi nasıl da isterdim. Defalarca tekrar tekrar okuduğum Serra’nın güzel hikayesini konuşmayı çok isterdim. Zaten benim neslin kitap okumayı sevmesinde en büyük paylardan biridir bana göre 
Bir Genç Kızın Gizli Defteri’serisi. 

Bu yıl ki fuar gezisi de böylece bitti. Hafta içi okul çocukları ile çok çok gürültülü idi. Bu sebeple eve gelince kendime gelemedim. Aşırı başım ağrıyordu. Birde sürekli çocuk anonsları yapılıyordu bu da beni hayli gerdi kayıp falan olmasınlar diye. İlkokul çocukları için bu fuar ne kadar anlamlı oluyor ona bir türlü karar veremiyorum yıllardır. Daha geç saatte gitmekte bence fayda var. 

Not: Blogumu özlemişim onu farkettim. Yazdıkça yazasım geldi. Arayı fazla uzatmamak ümidiyle artık bitiyorum :)

19 Eylül 2017 Salı

Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları/Toprak-Buket Uzuner



 Buket Uzuner'in tabiat dörtlemesinin ikinci kitabı Toprak. İlk kitap olan Su'yu severek okumuş ve heyecanla ikinci kitabın çıkmasını beklemiştim. Ama bazen olur ya çok beklediğin halde bir türlü sıra ona gelmez. Toprak okunmak için epey bekledi. 

Nihayet okuduğumda gördüğüm birçok negatif yoruma karşılık ben beğendim. İlk kitaba yaptığım yoruma benzer bir yorum yapacağım. 

Hikaye bu sefer Hititlerin başkenti sayılan Çorum'da geçiyor. Gazeteci Defne yine kayboluyor. Onu bulma çabaları ana konu gibi gözükse de asıl işlenen ilk kitapta olduğu gibi Şamanizm ağırlıklı. 

Bolca kamanlık,toprak etiği,Türk Mitolojisi gibi  konularda bilgi veriliyor. Gezegenimizin ana rahmi olarak tasvir edilen Toprak ile ilgili öyle güzel satırlar vardı ki..Keşke hepsini buraya koyabilseydim. Dönüp dönüp okumak istediğim türden. 

Bu hikayede ilk kitaptan tanıdığımız karakterler (Umay nine,Semahat,komiser Ümit..) olsa da yenileri de ekleniyor. Defne aşık oluyor mesela arkeolog Güneş Aytan'a. Sonra babası çıkıyor ortaya ki sevilesi biri:)
Ama ben en en çok Çorum valisi karakterini sevdim. Yüreğimizin,gözlerimizin aradığı türden. Bu karakter umuyorum ki gerçek hayatta da vücut bulsun bolca. 

Kitabı severek okudum. Artık eminim ki dörtlemeyi tamamlayacağım. Evet Buket Uzuner çok mesaj kaygısı ile kaleme alıyor bu seriyi. Bu çok hissediliyor. Bazı mesajlar gözüne gözüne sokuluyor okuyanın. Arada rahatsız ettiği de oluyor.  Kitapta HESlerden, Kutadgu Bilige; definecilikten Hitit uygarlığına herşeye bir satır ya da fazlası mutlaka yer verilmiş. Es geçmemiş gözüne batan hiçbir şeyi yazar. Yine de ben seviyorum böyle birşeyler öğrendiğim, okurken bir yandan da araştırma yapabileceğim şeyler içeren kitapları. Bu yüzden Uzuner'e kocaman bir alkış!
(Alkış Teşekkür demekmiş eski Türklerde,bu da kitaptan ;) Okuyanlar anlamıştır. )

"İnsanların,çocukluk yıllarının geçtiği coğrafyaya duydukları bağ ve aidiyet hissi yerçekimi gibidir. "

"Bir erkeği babaya dönüştüren kız çocuklarıdır. Çünkü ancak bir kız çocuğu büyüten erkek kadınları anlamayı öğrenir. "

"Hasreti soğuyan ayrılıklar, acısı kabuk bağlayan yaralar ve nefesi soğumuş özürlerin  artık değeri azalmış,eskimiştir. "

"Öyleydi babası,hep öyle olmuştu:sabırlı ve dürüst. Sade ve düz bir insan. Tahmin edilebilir olmanın güven ve huzur vericiliğinde bir kale. "

"İnsan dünyanın en muhteşem manzarasına bile bir süre sonra alışıyor. Hayran olduğun insanın sende hayranlık yaratan özelliği daha sonra onun en itici yanı oluveriyor. İnsan, bütün canlılar arasında alışkanlık sorunu yaşayan tek tür. "

"Hayat defterine girmiş hiç kimseyi silemezsin. "



 

24 Ağustos 2017 Perşembe

Kelebeğin Kaderi-Başak Sayan



 Kitaplığımda onca okunmayı bekleyen kitap dururken ve de bu kitabı okumak hiç aklımda yokken nasıl oldu bilmiyorum ama kendimi bu kitabı alırken buldum.
(Tam da burada kitaptan bir alıntı yapmak istiyorum:)

"..tesadüf kaderin kendini gerçekleştirebilmesi için yaşanan  eşzamanlılıklardı sadece."

Bu kitabı bitirdiğimde kendimi daha iyi hissettim. Hani bazı kitaplar vardır.Tam da o zamanda okumanız gerekir.Bu kitap öyle oldu benim için.Evet klişe cümleler içeriyor,evet tekrarlardan oluşuyor ama önemli olan kapağı kapattığımda hissettiğimdi ve bunu hayli başardı.

Öncelikle yazarı beni şaşırttı.Birçoğumuzun tanıdığı oyuncu Başak Sayan.İtiraf edeyim eğer farkında olsam almazdım sanırım.İyi ki farketmemişim de kitabı edinmişim. Fırsatını bulursam yazarın diğer kitabını da okumayı düşünüyorum.

Kitap günümüz insan karakterlerinin günlük olaylarını bölüm bölüm anlatıyor. İlişkilerini, korkularını,aldatılışlarını,dostluklarını..Yaşadığımız tüm olayların birbiri ile aslında nasılda bağlı olduğunu,bütünü görmeyi başardığımızda yaşadıklarımızın daha anlamlı olduğunu vurguluyor.
En çokta Erdem Bey karakteri ile bunu aktarıyor.Kendisi en sevdiğim karakterlerden oldu.

Kitapta bolca altını çizdiğim yer oldu.Buraya hepsini aktaramasam da kendimce güzel olanları ekledim.
Anlatım dili kolay,hayata dair zevkli bir kitap okumak istiyorsanız tavsiye ederim.


 "Belki de aşk,birine hiçbir karşılık beklemeden,savunmasızca ve tamamen teslim olmaktı."

"İnsan ailesini kendi seçemiyordu ama yıllar içinde kendi seçtiği dostlarından bir aile kurabiliyordu kendisine."

"..hayatta her şey olasıdır unutma. Olasılıksız görünen bir olayın gerçekleşme ihtimali ile olasılıklı görünen  bir  olayın gerçekleşmeme ihtimali birbirine eşittir aslında."



"Her insan zihnini eğitmek zorundadır çünkü ne düşünürsen aslında osundur."

"Hiçbir şey senden ayrı değil.Ne düşünürsen onu yaşarsın.Herhangi bir olayın gerçekleşmesi için önce zihninde oluşması gerekir."

"Eğer kendi içine gerçekten bakacak cesareti gösterirsen tüm bunların neden başına geldiğini anlarsın.Sen neysen hayatında odur."

"Kader hayatımızın tamamen önceden çizilmiş olması  demek değildir.Yol bellidir,dönemeçler ise bize  kalmıştır.Yaptığımız seçimler ve düşünce şeklimizle kendi realitemizi yaratırız...Sen farkında olsan da olmasan da tüm hayatını senin  düşüncelerin  yönetir.Bu düşüncelere uygun tecrübeleri yaratırsın hayatında."

"Çevrende gördüğün her şeyin senin geçmişin olduğunu fark et.Şimdi diye adlandırdığın şey geçmişteki düşüncelerinin ve duygularının ete kemiğe bürünmüş hali sadece.Şu andaki hayatını sen bir süre önce hayal ettin farkında olarak ya da olmayarak.Sorun şu ki kendini değiştirmediğin müddetçe geçmişini yaşamaya devam edeceksin.
..Önce affetmen gerek.Eğer affedersen geçmişini iyileştirmiş olursun.Geçmişini iyileştirmen de geleceğini değiştiriyor olduğun anlamına gelir."

"Hepimiz birbirimizin hayatında rol alan öğretmenlerdik  aslında...Yaşanması gereken senaryoya en uygun oyuncuları çekiyorduk yaşamlarımıza...Bu  durumda kimseye kızmak ya da gücenmemek gerek aslında...İçinden hayatına giren herkese karşı müthiş bir şükran duygusu yükseldi.Ne olursa olsun hepsi görevlerini yapmışlardı aslında."

"Affetmenin anlamı budur işte.Aslında her şeyin sorumlusunun kendin olduğunu anlaman ve yüreğinde ona dair negatif herhangi bir duygu kalmamasıdır.Affederek geçmişini ve dolayısı ile geleceğini değiştirmiş oldun."

"Düşünceler ve duygular bizim kaderimizdir.Hayatında gördüğün iyi ya da kötü her olay,her insan,her durum senin ruhunun dışarıya yansımış halidir,ete kemiğe bürünmesidir.Tüm dünya senin yansımandır.Eğer hayatının değişmesini istiyorsan kendini değiştirmelisin."

"Neye inanıyorsan ya da her neyden korkuyorsan yaşayacağın senaryo odur.Bilinçli düşüncelerden ziyade bilinçsiz düşünceler yönetir sıradan bir  insanın hayatını.Bunun için düşünce ve duygu durumunu kontrol altına almalısın."

"Unutma düşünceler kaderindir.Kaderini değiştirmek ise senin elinde."

"Eski zamanların tarlalarda çalıştırılan ve her türlü işin yaptırıldığı kölelerinden tek farkımız kartvizitlerimiz olmasıydı sadece."

"Yanında olanla aklında olan farklı olduğunda mutlu olamıyor insan."

"Bu hayatta uygun olmayan hiçbir şey yoktur.Bütün ölümler uygundur ve olması gerektiği şekilde olmuştur."

"Hepimiz bir başkasının sınavıyız bu dünyada...Hepimiz görünmez bağlarla birbirimize bağlıyız.Doğduğumuz andan sonsuza dek."

"Durumlara yüksek bir perspektiften bakabilseydik kötü dediğimiz bir olayın ileride hangi olayları tetiklemek için gerçekleşmekte olduğunu görebilirdik.Bugün kötü diye nitelendirdiğimiz bir olay belki birkaç sene sonra sizi sevinçten havalara uçuracak bir olayın sebebidir.Büyük resmi bilemediğimizden üzülürüz."

"Yaşamımızdaki  dramların kaynağında her şeyi kişisel algılamamız ve varsayımda bulunmamız yatıyor...Başkalarının ne düşündüğüne ya da yaptığına dair o kadar çok varsayımda bulunuyoruz ki.Sonra da o varsayımlara inanıyoruz.İnsan varsayımda  bulunmaktan vazgeçtiğinde gerçeği daha rahat görecek ve daha mutlu olacaktır."

"Neyin neden olduğunu bilemezsin.Bu kötü olaylar bile seni bir noktaya götürmek için olurlar...
İlahi güce güven.Olan her şey olması gereken en doğru şeydir."

"İnsanlar bireyleştikçe yalnızlıklarına mahkum oluyorlar.Aile kurmak belki de bu anlamda bir gereksinim.İnsanın yalnızlığa karşı geliştirdiği toplumsal bir çözüm."

"Hayattaki en zor anlardan biri insanın kendi gerçek kimliği ile yüzleştiği o andı."









Neden Bir Su Pınarı Kullanmalısınız?

Buzdolabını açtığınızda dışı buğulanmış pet su şişeleri görmek istemiyorsanız, içtiğiniz suyun sıcaklığını kontrol edebilmek ve hem hijyenik, hem de pratik bir şekilde su içmek istiyorsanız, bir su pınarı kullanmanın zamanı gelmiş demektir. Sanılanın aksine, su pınarları ofislere özgü cihazlar değiller. Evde de rahatlıkla kullanılabiliyorlar, aynı benim yaptığım gibi. Plastik bir pompaya basarak su doldurmaktan sıkıldıysanız ve o plastik pompaların kanserojen maddeler içerdiğini biliyorsanız, sizin de su sebili kullanmanız gerekiyor. Pratik, hijyenik, sağlıklı ve lezzetli: Suyunuz tüm bu özellikleri taşımalı.
Ne yazık ki, piyasadaki su sebillerinin çoğunun üretim kalitesi son derece düşük. Çoğu, maliyeti düşürmek için plastik hazneler ve bölmeler kullanıyor. Bu tarz su sebillerinden uzak durun, zira damacana sulara kıyasla hiçbir faydaları bulunmuyor. Hatta daha sağlıksız oldukları bile söylenebilir, zira plastik bölmeler kısa süre içinde kireç tutup suyun lezzetini değiştiriyor. Yeni su sebili mevzuatına uygun, paslanmaz çelikten imal edilmiş hazne ve bölmelere sahip sebiller tercih etmelisiniz: Uğur Soğutma tarafından üretilen USP 20 D, tüm bu özellikleri taşıyor.
                                                        
Tek avantajı bu değil elbette, USP 20 D üç musluğa sahip. Bu durum zannettiğinizden daha önemli, zira sıcak ve soğuk su musluklarına ek olarak normal su musluğu bulundurması, hava sıcaklığı uygunsa suyu doğal sıcaklığında içmenizi sağlıyor. Sıcak/soğuk musluklarla oynayarak ideal su sıcaklığını yakalamaya çalışan (ve başaramayan) herkes, bu özelliği takdir edecektir. Soğuk su bölmesi saatte 5 litre, sıcak su bölmesi ise saatte 2 litre su kapasitesine sahip, yani en kalabalık ailelerin (veya ofislerin) bile ihtiyacını rahatlıkla karşılayabiliyor. Suyu 5 dereceye kadar soğutabilen, 85 dereceye kadar da ısıtabilen USP 20 D, tüm standart damacanalar ile uyumlu. Alt kısmında da kapalı bir muhafaza alanı bulunuyor: Benim yaptığım gibi, yedek damacanayı burada depolayabilirsiniz. Yaklaşık bir aydan beri kullandığım USP 20 D, tüm beklentilerini karşıladı ve uygun bir fiyata son derece kaliteli bir su sebili sahibi olmamı sağladı. Gönül rahatlığı ile tavsiye ettiğim bu modeli https://satis.ugur.com.tr/item/usp-20-d/100017 adresinden peşin fiyatına 12 taksitle satın alabilirsiniz. 
                                             
Bir boomads advertorial içeriğidir.

18 Haziran 2017 Pazar

Kesin ki Seni Seviyorum-Nilgün Şimşek


Daha önce yazarın Siyah Sardunyalar kitabını okumuş ve de sevmiştim. O kitaba dair en bariz hatırladığım şey bolca altını çizdiğim satırlar olmuştu. Bu kitapta da yazar bu konudaki ustalığını göstermiş. Yine bolca düşündürücü,altı  çizili satırlarım oldu. 

Genel anlamda bu kitabı sevdim mi bilemedim. Yaklaşık ilk yüz sayfasını okurken çok bocaladım. Zamanlar arası geçişler belirsiz. Şimdiyi okurken bir sonraki paragraf geçmişi anlatıyor oluyor. İnsan kim söylüyor bunu hangi zamanda diye düşünürken dikkat dağılıyor. Yani bende öyle oldu. 

Kahramanlarımız İnci ve Vural benzer çocukluk çağından geçip sonrasında eczacılık fakültesine gidiyor. Orada yolları kesişip hayatlarını birleştiriyorlar. 
Birbirinden çok farklı bu iki karakterden Vural söz ustası ve oldukça karamsar bir adam. Yanında değilken İnci'ye yazdığı mektuplara yer verilmiş romanda. Bunlar edebi değeri olan satırlar evet ama okurken bana bir daral geldi ara ara. İnçi ise güçlü bir kadın. Karşılaştıkları hayli zorluğa rağmen hep dik durmayı başarıyor. 

Kitap ortalarda ivme kazanıyor,biraz merak uyandırmayı da başarıyor yazar ama ben çok çok beğenemedim. Kötü demiyorum büyük haksızlık olur ama ortalama bir kitaptı. 


"Dağılmaya hep kitaplardan başlanır,ben de öyle yapmıştım. Sonra mutfak,sonra üst baş... İnsan yaşarken biriktiriyor, öldüğünde ise yaşami bir çöplüğe dönüşüyor. Ya çöplüğünüzü devredecek kimseniz yoksa..."
 
"Kaderin kendine ait,başına buyruk bir saati vardır,ansızına ayarlıdır hassas zembereği. İnsanların hayatı habersiz yaşamadı bu yüzden,uçurtma hayallerin ipinde bir kentten diğerine savrulmak bu yüzden, saplanıp kalmak bu yüzden,düşlerimizin parçalanması bu yüzden..."

"Ne kadar küçüksen mekanlar o kadar büyür. "

"Ölülerimizi kesin olarak gömdüklerimizi hatırlıyorum. Kalbimizin hemen yanında, Sevinçlere engel olan ve onduran duygu. Yaşamın en güçlü yanı bu mudur? Ölüyorlar ve yaşıyoruz. 

"Zaman insanı kendi ölçeğinde eleştiriyor ve düzeyliyor. Bir daha dünya asla aynı olmayacak dediğin günler geçiyor. Unutuyorsun. Herşey değişiyor ve hiçbir şey değişmiyor. Hayat bizi son hatırlayan ölene kadar devam ediyor. "

"Beyinle yaşamak güzel olsa da beyinle sevmek ne robotça."

"Geçmişin anılarıyla geleceğin güzellikleri kurulur mu?"

"Kimi kimsesi olmayan ölülerin hayat hikayelerinin eskici dükkanlarında veya bit pazarı tezgahlarında son bulan yolculuklarından ürkmüşümdür oldum bittim. Arkamda ne Emel'e ne de başka birine anı çöplüğü  bırakmak niyetim var."

"Oysa her istediğinde ağlamalı insan. Ağladıkça insan olmaya yaklaşmalı."

"Öldüğümde beni tam manasıyla tanımış,anlamış biri olacak mı?"

"Geçmişi hatırlarken ortak tarihimizi yeniden,kırgınlıkları onarıp yazıyor,ortaya çıkan yeni öyküyü parlatıp cilalıyoruzdur belki. Belki gerçekten bütün öyküler hatırlandığı gibidir de ben unutmuşumdur."


21 Mayıs 2017 Pazar

İstanbul Akvaryum,Crowne Plaza Anneler Günü Blogger Etkinliği






Pazar günü sevgili Yasemin'in daveti ile #engüzelannelergünüistanbulakvaryumda etkinliğinde idim. Bu yıl ikinci kez anneler günü (Tam netleşmemişti ama ben hissediyordum gebeliğimin başları da anneler gününe denk geliyordu. Onu da sayarsam 3.😄) yaşamış oluyorum.
Annelik gerçekten güzelliği kadar zor, mükemmelliği kadar sorumluluk yüklü. Geçmişte olsa tüm annelerin günü kutlu olsun. 

Bu güzel güne Florya'da denize sıfır konumlu Crowne Plaza otelde brunch ile başladık. Menüleri gayet çeşitli ve lezzetli idi. Çokta ilgili bir kadroları vardı. Yanımızda çocuklar olduğu için hem anlayış,hem de ilgi gerçekten önemli idi. 
Manzarası ise denize sıfır konumda olması sebebi ile çok güzeldi. Özel gün davetleri için şık bir seçenek. 

Brunch sonrası fırsat bulupta bir türlü gidemediğim İstanbul Akvaryum'a geçtik. Zaten Crowne Plaza ile yan yanalar.
İstanbul Akvaryum Dünyanın en büyük Tematik akvaryumu olma özelliği taşıyor. 17.000 kara ve deniz canlısı barındırıyor. 17 farklı temalı alanı birde biz içindeyken hafif yağmura denk geldiğimiz Amazon ormanı canlandırması mevcut.
Yağız bu tip gezilerde balıklara çok ilgi duyuyor. Yakalamaya çalışıp epey bir eğleniyor. Birşey anlamaz diye düşünmüyorum. Çünkü keyif aldığı belli oluyor. 

Fotoğraflar ortamın loşluğundan biraz karanlık çıktı ancak içerisi gerçekten müthiş. Devasa akvaryumlarda binlerce balık türü.  Köpek balıkları ve kutup penguenleri özellikle ilgi çekici. Hele o paytak yürüyen penguenlerin hızlı yüzüşleri. Çok şirin hayvanlar. 

İstanbul Akvaryum kesinlikle bir daha gidip daha uzun vakit geçirmek istediğim bir yer oldu. Sindire sindire tüm etiketleri okuyarak gezmezsem içime sinmiyor:)

Gezi sonu bizler için bu paketi hazırlayan İstanbul Akvaryum ekibine çok teşekkür ederim. En çok ilgimi çeken penguen 🐧 ve köpek balığı oyuncakları artık Yağız'ın oyuncakları arasına girdi. 

Akvaryumun sonunda şu ana kadar gördüğüm en büyük hediyelik eşya dükkanı yer alıyor. Çeşit o kadar çok ki seçmek için zorlanabilirsiniz. Sitelerinde de satışları mevcut oradan da temin edebilirsiniz. 

Bu geziye katılmamı sağlayan Yasemin'e ve diğer tüm arkadaşlara sohbet için teşekkür ederim. Keyifli bir anneler günü idi. 


 https://www.istanbulakvaryum.com/tr

7 Mayıs 2017 Pazar

Huzursuzluk-Zülfü Livaneli


Kitabı bitirip kapağını kapattığımda yüreğim sıkıştı. Aslında çok yakınımızda; Ortadoğu'da olup bitenleri bildiğimiz halde tüm çıplaklığıyla okumak ağır geldi. Gelsin de zaten.Savaş hep zor ama çocuklara ve kadınlara başka türlü zor. Bu tür romanlardan sonra günlerce düşündüğüm şu olurdu. (Olurdu diyorum çünkü artık hep bunları düşünüyorum. Çıkmıyor aklımdan. Sanırım bunda anne olmamın etkisi büyük. Dünyada kendinden başka sorumlu olduğun biri daha var artık ve bu bazen çok düşündürücü)
Neden kötülüğü seçiyor bazı insanlar? İyi olmak,barışı istemek çok zor değil hem de keyifli iken neden birileri canice hisler duyuyor ve savaş peşinde? 

Huzursuzluk tam da adına yaraşır biçimde huzursuz ediyor. Hele bazı sahneler var ki yürek sızlatıyor. Keşke sadece kurgu olsa, herhangi bir coğrafyada yaşanmıyor olsa tüm bunlar dedirtiyor. 

IŞİD zulmünü yaşamış Ezidi kızı Meleknaz ile Mardinli Hüseyin'i anlatıyor kitap. Hüseyin'in çocukluk arkadaşı gazeteci İbrahim İstanbul'dan Mardin'e  bu ikilinin izini sürmek için gidiyor ve kendini mistik duygular içinde buluyor.

Okuyunca kendileri hakkında fikir sahibi olmadığımı farkettiğim Ezidiler ile ilgili epey bilgi edindim. Ve bir kere daha çok renkli,çok uluslu Mardin'e gitme hissi besledim. Umarım Birgün yolumuz o taraflara düşer. 

Kitap bir solukta okunacak cinsten. Ben tabi ki bir solukta okuyamadım evdeki bebe yüzünden ama yine de hızlı bitti. Daha uzun olsa da severek okurdum. Tokat gibi gerçeklerle bir kere daha yüzleştim. Bu tip kitapları sevenlere mutlaka tavsiye ederim. 


"Bu dünya bir penceredir. Her gelen baktı geçti."

"Ben bir insandım!"

"Merhamet de zulmün bir parçası..merhamet zulmün merhemi olamaz. "

"Coğrafya kaderdir. "

2 Nisan 2017 Pazar

Ağrı'nın Derinliği-Ece Temelkuran



 

Bu yıl ki TÜYAP kitap fuarından aldım "Ağrı'nın Derinliği" kitabını. Daha önceden iki kere Ece Temelkuran okumuş,sevmiştim. Can yayınlarında da güzel bir indirimi görünce bir kitabını daha okuyayım diyerek aldım bu kitabı. Öyle çokta incelememiştim alırken. Hatta şöyle bir göz ucuyla baktığım için Türk-Ermeni iki gencin aşkı anlatılıyor falan sanıyordum. O derece yani:) 

Bazen böyle olması daha iyi oluyor. Ön yargısız, sürpriz bir şekilde okumuş oluyorum. Bu kitap tam da süpriz oldu benim için. 

Kitap Türk-Ermeni ilişkisini,1915 olaylarının ekseninde işliyor. Ülkemizde konuşulması,yazılması hayli dikkat isteyen bu konuda  yazar Ece Temelkuran önce Paris'e giderek oradaki Ermenilerle temas kurup röportajlar yapıyor. Daha sonrada Amerikaya giderek röportajlara devam ediyor. Avrupa ve Amerika'daki diasporaların olaya nasıl baktığını,Avrupa olaya daha duygusal yaklaşırken,Amerika'nın daha maddiyatçı bir tutum sergilediğini gözlemliyor. Birde kendi iç sesi ile düşündükleri,hesaplaştıkları var ki o kısımlar epey düşündürücü. Aşağıda da bolca alıntı yaptım bu sebeple. 

Konu hakkında herkesin kendine özgü bir fikri elbet vardır. Ancak kitabı okumak iyi geldi bana. Değişik bir sürü şey öğrendim. Mesela Ağrı dağının-Ermenilerin deyimiyle Ararat'ın-onlar için önemini hiç bilmiyordum. Uzak ülkelerde Yozgattan,Bitlis'ten mesela bu kadar  özlemle bahsedildiğini de..
Birde ilk 35 sayfasını keşke herkes okusa dedim. Keşke hepimiz kitapta da dendiği gibi Dünyalı olsak. Empati duygumuzun sınırlarını zorlasak.

Bu konu hakkında birşeyler okumak isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim. Kitaptaki fotoğraflardaki röportaj yapılan kişilere yer verilmesi de ayrı bir hoşluktu. 


"Hikayeleri insanlar yazar. Ama sonra hikayeler dönüp insanları yazar yeniden. "

"Bebekler olarak doğmuştuk oysa ikimiz de. Nasıl kurdular bizi,düşünsene, anlattıkları hikayelerle. Ne senin ölümle ilgin vardı,ne benim yalanla."

"..üç tarafı denizle,beş tarafı kederle çevrilidir bu toprağın. "

"İnsanların haritalar üzerinden fazlaca sinirlendiklerini düşünmüşümdür hep. Üstelik çoğu kez de haritalarda gösterilen yerlere hiç gitmemiş, oralardaki insanların nasıl yaşadığını hiç görmemiş olmalarına rağmen. "

"Aslında ağlamamak için öfkelenir insanlar. Öfke, acıyı dik durarak yaşamanın yoludur. "

"Hepimiz dünyalı olsak keşke."

"Küçükhanım,Ararat sizin için bir yükseklik meselesidir. Bizim içinse bir derinlik meselesi !"

"Hafıza kesinlikle tek kişilik bir şey değildir. Seninle birlikte hatırlamazsa bir başkası,senin hatırladığın aslında yoktur, olmamıştır, yok olur. "



 


 
"En iyi bu topraklar bilmez mi öldürenin öldürdüğünü ömrünce sırtında taşıyacağını?"

"Hepimiz hikayelerini eksik ya da fazla anlatan hayaletlerin çocuklarıydık yalnızca."

"İnsanlar konuşabilse keşke...Ne bağırsalar, ne sussalar. .."

"...umut,hiç doğru bir sözcük gibi gelmemiştir kulağıma. Kaygan bir sözcük. Bel bağladığında insanı yarı yolda bırakacak bir sözcük. Çünkü umut olmadığında ne yapacaksın? Bir şey yapmayacak mısın? İnat ve ısrar daha iyi gelir bana hep. Doğru bildiğinde inat etmek ve vazgeçmemek."

"Sarılmak, ' Biliyorum," demekti. Bende tıpkı senin gibi acı çekiyorum."

"Geçsin gitsin bugünler, hepimiz bugünleri hiç bilmek zorunda kalmayacak güzel çocuklar doğuralım istiyorum."

19 Mart 2017 Pazar

Rüzgarın Şarkısı-Daniel Steel



 Hani bazı yazarlara nedensizce uzak dururuz. Kitabını almayız,eğer kitaplığımızda varsa da pek elimiz gitmez okumaya. Benim için de Daniel Steel bu birkaç yazarımdan biriydi. Hiç sebep yokken tercih etmedim okumayı şu zamana kadar. Blog buluşmasında Novella Yayınları'nın buluşmaya Steel kitaplarından hediye ettiğini görünce de pek sevinememiştim;itiraf ediyorum.

Ama hiç okumam herhalde ben bunu dememe rağmen aldım elime. Arka kapağına falan bakarken bir baktım ki okumaya başlamışım.  İyi ki de öyle yapmışım. Çünkü son zamanlarda en keyif aldığım kitap oldu. 

Kitap Alex ve Nick adlı iki at sevdalısı arkadaşın dostluğu üzerine kurulu. Almanya'da geçiyor hikaye. Eşlerini kaybetmiş bu iki arkadaş evlatları ile hayatlarına sorunsuz devam etmekte. Ta ki Nick öldüğü sandığı annesinin hala yaşıyor olduğunu ve Yahudi olduğunu öğrenmesine kadar. Çünkü dönem Almanya'da Hitler dönemi ve Aslında hristiyan olmasına rağmen annesi Yahudi olduğundan Nick zorunlu bir şekilde Amerika'ya göç ediyor. Dostu Alex'in verdiği atlarla bir sirke katılıyor. Hayatını iki oğlu ile Amerika'da bir sirkte devam ettiriyor. Ama Alex ile olan bağı,iletişimi hiç kopmuyor. 

Kitap tam 76 yıllık bir dönemi anlatıyor. Bu öyle bir dostluk ki torunlarına, torunlarının çocuklarına kadar bir şekilde sürüyor. Daha önce hiç bu kadar uzun bir zaman diliminde geçen kitap okuduğumu hatırlamıyorum. 

Kitabı gerçekten çok sevdim. Sonunda epey ağladım hatta. 

Yalnız sevmediğim birşey vardı ki o da kitabın adı. Keşke kitap orijinal adı ile kalsaymış. Kitabın adi Pegasus orjinalinde. Hayatlarını kurtaran,sirkin göz bebeği atın adı. Şahsen öyle olmasını çok isterdim. Yayın evinin haklı bir gerekçesi vardır muhtemelen ama hıhhh bu isim hiç olmamış. 

Bundan sonra Daniel Steel'e daha bir sıcak bakacağım kesin. Dostluğa dair bir kitap okumak isterseniz kesinlikle tavsiye ederim. Hem sadece duygusal değil aynı zamanda döneminin tarihi de güzel işlenmişti. Hitler Almanyasının mantığa ve insanlığa zerre sığmayan tutumu, daha önce hiçbir fikrimin olmadığını farkettiğim sirk hayatı,atlarla ilgili bilgilere bolca yer verilmiş. 

2 Mart 2017 Perşembe

Su'yun Gölgesi- Özgür Turan



Yine bir Yitik Ülke kitabı. 
Yılbaşında şartsız, kuralsız bir şekilde çekiliş yapılmış ve talihlilerden biri de ben olmuştum. 
Beş tane süpriz kitabıma kavuşunca pek sevindim. 
Bu konularda pek şansım olmadığını düşününce haksız sayılmam. 

Su'yun Gölgesi'de bu hediye kitaplarımdan biriydi. 
Su ne güzlel bir isimdir. Çok severim. Bu kitapta da baş kahramanımızın adı Su idi. Açıkcası kitabın isminden özel ad olarak kullanıldığını anlamamıştım kesme işareti olmasına rağmen. Görünce şaşırdım nedense..

Su kızımız evli. Mutlu olduğunu düşündüğü bir evliliği  var. Ancak iş için gittiği Londra'da gönlünü başka birisine kaptırıyor. Aslında ne istediğini,kendi gerçekliğini sorguluyor. 

Su'yun evliliğindeki çalkantı,annesiyle olan karmaşık ilişkisi, psikolog olan ama kendine hayrı olmayan en yakın arkadaşıyla paylaşımları hikayenin konusu. 

Kitap akıcı. Kalın da olmadığından bir oturuşta okunabilecek cinsten.Kafa dağıtmak belki de biraz evliliği sorgulamak için okunabilir;)

26 Şubat 2017 Pazar

Atlantis-Gerhart Hauptmann




Altın Bilek yayınlarının bu kitabını ismine bakıp seçmiştim konusunu bilmeden. Atlantis'i anlatacağını düşünüp oldukça da heyecanlanmıştım. Ancak Titanik'in hazin sonuna paralel bir konusu var.  

Avrupa'dan yola çıkan döneminin mühendislik harikalarından olan transatlantik gemisi Roland'ın Amerika'ya yolculuğunu konu ediniyor. Bunu da bakteriyolog bir doktorun gözünden anlatıyor. Doktorumuz herşeyini geride bırakıp abi bir kararla Roland'ın yolcusu oluyor. 

Amerika'ya varamayan geminin hüzünlü sonu,gemiden sağ kurtulanların New York'ta başına gelenlerle devam ediyor kitap. 

Döneminin sınıfsal ayrımını ve cinsiyetçi yaklaşımını gayet güzel işlemiş yazar. Zaten Nobel ödüllü bir yazarmış Hauptmann. Bunu da öğrenmiş oldum. 

Ancak kitabı çok zor bitirdim. Son zamanlarda en uzun zamanda okuduğum kitap oldu. Sonlara doğru ivme kazansa da genel olarak yorucu bir kitaptı benim için. 


17 Şubat 2017 Cuma

#birfidandik





Üniversitede biyoloji okudum.
Son sınıfı ise ağırlıklı botanik okuyarak geçirdim. 
Hal böyle olunca önemli bir konu olan fidan dikmek ya da bağışında bulunmak çok hassas olduğum bir konu. Yağız'ın doğum gününde de hiç kutlama yapmadan tüm harcamayla ağaç dikmeyi çok istemiştim ama yeni nesil anne akımına uyup ilk doğum gününü yapmaktan vazgeçemedim. 🙈
Ama aklımın bir köşesine de bu fikri mutlaka gerçekleştirmeyi not ettim. 

Ben böyle vicdan yaparken bu fikrimi bilen eşim tam da Yağız'ın doğum gününde fidan bağışlamış Yağız adına. Çok şaşırdım. Çok sevindim. Ama itiraf ediyorum hiç beklemiyordum :D 

Bir yerlerde Yağızla beraber büyüyecek fidanların olduğu fikri beni gururlandırıyor. 

İster TEMA, ister ÇEKÜL isterseniz avm lerde stant kurup fidan toplayan arkadaşlara bağışta bulunabilirsiniz. Ya da bizzat kendiniz ekip hayata bir güzellik katabilirsiniz. Eminim iyi hissettirecektir. 

Nice fidanlara,
ağaçlara,
ormanlara...

;)

15 Şubat 2017 Çarşamba

Masal Parti Evi&Organizasyon



*Çıkarsız bir tavsiye postudur. Bolca memnuniyet içerir;)

26 Ocak'ta 1 yaşına girdi Yağız. Hafta içine denk gelmesi sebebi ile pazar gününde karar kıldık kutlamayı. Aslında başından beri evde olsun istiyordum. Hem daha samimi hem de ne gerek var yer tutmaya diye düşünüyordum. 
Davet edeceğimiz kişi sayısı ilk doğum günü olduğu için (yakın akrabalarımızdan eleme yapamadığımızdan)  yaklaşık 40 kişi oldu. Bu sebeple aklımızın bir köşesinde ev fikrini korusakta evimize yakın küçük şirin bir yer bakındık. Sonra İstanbul/Haznedar da yaklaşık 4ay önce  açılmış tam da istediğim gibi şirin bir yere denk geldik. Burayı tutmam da açıkçası en büyük etken sahibesi Hilal Hanım oldu. Kendisinin müthiş enerjisi ile bir baktım mekanı tutmuşuz:) 
Doğru bir karar verdiğimi sonrasında çok iyi anladım. Çünkü biz sadece mekanı kiraladık. Organizasyonda geri kalan herşeyi biz sağlayacaktık. Buna rağmen tüm süsleme,yerleştirme vs. İşlerde bizzat Hilal hanım yardımcı oldu. Hatta o yaptı, biz ona yardım etmiş gibi olduk :)

Doğum günümüzde de gayet ilgili ve her türlü ihtiyacımıza yardım ettiler ortağı Serap Hanım la. 

Kutlama esnasında fotoğraflarımızı da bizzat Hilal hanım çekti ve bize fotoğrafları verdi. Bu hizmetten haberim bile yoktu. Sağolsun. 

Biz sadece mekanı kiralamış olsakta birçok alternatifli menüleri mevcut. O civarlarda iseniz, herhangi bir etkinlik için şirin,güzel bir yer arıyorsanız bence mutlaka bir uğrayın derim. Ayrıca şu sıralar yine aynı semtte daha geniş bir yere transfer oldular. Aşağıdaki fotoda yeni mekanlarından.  


 
Keşke bizim doğum günümüz burada olsaydı demedim değil görünce. Ama nasip değilmiş:)

Mekanda çocuklar için oyun alanı da mevcut ve etkinlikte Sınırsız çay sağlıyorlar. Daha ne olsun:)


13 Şubat 2017 Pazartesi

Yağız 1 Yaşında !

Biraz gecikmeli bir yazı olacak. Çünkü minik adamın peşinde koşmaktan buralara uğrayamaz oldum. 26 Ocak doğumlu Yağız ama ancak bugün yazıyorum. Yine de böyle özel günleri  geçte olsa kaydetmek istiyorum ki dönüp bakabileyim...


1 yaş Doğum günü kimine göre gereksiz bir kutlama. Bebeğin fazlaca birşey anlamadığı düşünülürse haksız oldukları söylenemez. Ama ben hem bir uğraşımın(organizasyon ayrıntıları hayli kafa yoruyor,ücretsiz izinde olduğum içinde vaktim bol)olmasını sevdiğimden,hem de zorlu geçen bir yılı kutlamanın iyi gelebileceğini düşündüğümden kutlamak istedim. İyi ki de yapmışım. Çünkü bana iyi geldi. Ben bana iyi gelen şeyleri yapmayı seviyorum. 

Başka bir postta bahsetmeyi düşündüğüm İstanbul/Haznedardaki Masal Parti Evi'nde yaptık Doğum gününü. Mekanı sadece kiraladık. Süsleme,hediyelik ve ikramlıklar bize aitti. Yani bana :) 


 
Ne yapsam,bir tema seçmeli miyim diye çok düşündüm. Hediye dağıtmalı mıyım diye de mesela..Aslında ben artık kokulu taş,magnet vb. şeylerin hatıra olarak verilmesini pek istemediğimden "kitap en güzel hediyedir"sloganıyla kitap dağıtmaya karar verdim. Belki birilerinin okumasına vesile olmuş oluruz diye de bu fikri çok sevdim. Küçük prens karakterini hep çok sevimli bulduğumdan tercihimi bu yönde yaptım. Kitabı okudum,sevdim de ama bazı fanatikleri gibi değilim. Bu konuda aşırı bağımlılar gördüm ondan diyorum ;)




Bu temaya karar verince gözüktü yine Eminönü yolları bize. Süslemeleri aldım. Bir internet sitesinden afiş,banner,kitap ayracı tasarımını yapıp sipariş verdim. Peçete,su şişesi,mısır kartonlarının üzerinde sticker gibi detayları sevmiyorum. Bu yüzden kendimce gereksiz şeyleri yaptırmadım. 
Sonra D&R dan kitapları sipariş ettim ve gerekli ekipmanı tamamlamış oldum. 

 
Hep sarı papyon ve askısı olsun istemiştim onu da internetten bulabildim ve tam istediğim gibi oldu :) Keçeden de kendim taç kesip silikonla yapıştırınca Yağız'ın kıyafeti tamamlandı. 

Pasta,muffin ve kurabiyeleri kitaptaki karakterlere uygun yapmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü tamamı bana ve yakın arkadaşıma ait. Şeker hamuru süsleme kısımları ise tamamıyla benim eserim :)



 Doğum gününe gelince sohbet eşliğinde başladı,fotoğraflar çekildi. Sonra güzel dilekler dileyip pastayı kestik. Arkasından Yağız'ın favorisi "mini mini bir kuş donmuştu" şarkısı ile dans edip ikramlara gömüldük. Tamamen kendiliğinden gelişti herşey ve gerçekten keyifli idi. Doğum günü olsun da fotoğraf çekilip bir yerlere koyalım diye değil,gerçekten sohbet eşliğinde samimi bir gündü. Ben zaten konuşmayı çok çok sevdiğimden tüm misafirlerimle ilgilendim :)
Yağız da özgürce (artık yürüyor) oyun parkında top havuzunda vakit geçirip eğlendi. En önemlisi onun sıkılmamasıydı. Zaten Yağız her zaman kalabalığı sever,kalabalıkta dans edip coşturur. Bu yüzden zorlanmadım.




 

İyi ki yapmışım. Bana iyi geldi. Zaten balonlar,süslemeler bana hep iyi gelir:) 

*Doğum günü karşıtı olanlara saygım sonsuz. Ben böyle uygun gördüm. Böyle yaptım. Çok keyif aldım. 

**Özellikle uyumlu giyinelim gibi bir tercihin olmadı. Bendeniz gayet kilolu olduğumdan bulduğum ilk büyük beden mağazasına attım kendimi. Şansıma arasam asla bulamayacağım bu mavinin tonundaki gömleğe rast geldim. Hala şaşkınım. Buradan tüm şişmanlara selam olsun yeri gelmişken ;D

***Kendime not:afişte 77 cm yazsa da 79 cm olmuş Yağız. Son zamanlarda DR. Kontrolü olmadığı için ölçümü yanlış yapmışsın Nuran! Çok önemli bilgi! :D

****Mekanla ilgili ayrıntılı bir post yazağım. Belki Güngören,Haznedar,Bahçelievler civarlarında yaşayanlara fikir olur. 

;)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...