31 Aralık 2016 Cumartesi

İğneler-Selgin GB


Tüyap Kitap Fuarı'nda son yıllarda uğramadan geçemediğim yayınevi:Yitik Ülke Yayınları. Blogger dostu bu yayinevinin daha öncede bazı kitaplarını edinmiş ve severek okumuştum. Bu yıl ki alışverişimde de birden fazla hediye kitap sahibi oldum ve bunlardan biri İğneler. 

Uzun süre öykü okumaya karşı sıcak olmasam da son birkaç yıldır ara ara okuyorum bunu kırmak için. Roman sanıp elime aldığım bu kitapta bir öykü kitabı. 14 öykrüden oluşuyor kitap ve öykülerin bir ortak paydası var:İğne. 

Kimi öyküde bir toplu iğne, kiminde pikap iğnesi... Her yeni öyküde iğne bu sefer karşıma hangi boyutta çıkacak diye merakla bekledim. Ama bir öykü var ki ben çok çok sevdim. "O Şarkı"isimli öykü çok güzeldi,çok etkileyici idi...

Severek,hızlıca okunan,sıcacık öyküler içeren bir kitaptı. Öykü severlere tavsiye edebilirim. 


 

7 Aralık 2016 Çarşamba

YOLO Dünyası için Geri Sayım Başladı!

haydar-colakoglu-yolo-uygulama
Ulaşımda En Pratik Yol O!  sloganı ile yola çıkan ve Uber’in karşılaştığı en güçlü rakip olan girişim YOLO için geri sayım başladı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun ilgi gören şehir içi, konfor ve kaliteyi birleştiren yolculuklar sağlayan platformlara bir yenisi daha ekleniyor. Kısa süre içinde hayatımızda farklı bir yer edinmeyi hedefleyen girişimin adı YOLO.
YOLO, şehir içinde lüks segment araçlar ile şehir içi VIP taşımacılık hizmeti veren ve sektöre çok iddialı girerek diğer rakiplerine nazaran çok farklı iş modeli ve kazanç vaat eden bir mobil uygulama. Dünyada Uber modeli olarak bilinen mobil uygulamanın Türkiye versiyonu olarak planlanmış olan YOLO, uzun süren Ar-Ge çalışmaları sonucunda ortaya çıkmış.
YOLO’yu dünyadaki benzerlerinden farklı kılan en önemli özellik TR’de hukuksal altyapısının sağlamlığı ve farklı kazanç modelleri. YOLO, hem kullanıcılara, hem de iş ortaklarına sağladığı yeni nesil bir iş modeli ile kısa sürede yola çıkıyor.
haydar-colakoglu
YOLO, TEB Holding ve Çolakoğlu Grup Yönetim Kurulu Üyesi Haydar ÇOLAKOĞLU başkanlığındaki güçlü yatırımcı ve yönetim kadrosu ile de dikkat çekiyor. Yönetim kademesindeki 12 kişilik tecrübeli ekibin, 1 yıl süren çalışmaları sonucu ortaya çıkardıkları YOLO, şehir hayatına yeni bir soluk getirmeyi planlıyor.
haydar-colakoglu-teb-genel-mudur
haydar-colakoglu-teb
Ulaşımdaki zorlukları keyif ve konfor ile çok uygun koşullarda sunmayı hedefleyen ekip adına konuşan YOLO Yönetim Kurulu Başkanı Haydar ÇOLAKOĞLU şunları söyledi;
“Günümüzde temel ihtiyaçlarımızdan biri olan şehir içi konforlu seyahatin hızlı, güvenli ve ucuz olarak sağlanabilmesi başlangıç noktamızdı. Bununla birlikte, kayıt dışı kalan birçok seyahatin kayıt altına alınarak vergilendirilmesi, sektörde hukuksal altyapının sağlamlaştırılması yeni düzende yeni normallere alışan bizler için çok önemli. İşlerimize teknolojiyi en verimli şekilde entegre etmek hem kullanıcılarımıza hem de iş ortaklarımıza yüksek kazanç sağlayacaktır.
YOLO yüzde yüz yerli yapım bir uygulamadır. Amaçlarımızdan biriside bu iş modelini hızlı bir şekilde ülke dışında da kullanılan bir marka yapmaktır. YOLO’nun temel felsefesi bundan ibarettir.
Kendi kurucularımızın sağladıkları desteklerin yanında, henüz başlangıç aşamasında iken Los Angeles merkezli bir yatırım şirketinden 16 milyon dolar değerleme ile bir kısım yatırım aldık. Kendileri ile yaptığımız çalışmalar sonucunda da “you only live once” baş harflerinden oluşan YOLO isminde karar kıldık. Bunun yanısıra Los Angeles, San Francisco, Londra ve Zürih merkezli yatırımcı grupları ile de görüşmelerimiz devam etmekte. Bu güç birliği platformu ile hem UBER gibi bir dünya devine rakip olacak, hem de Türkiye’den bir dünya markası çıkartabilmek için çalışacağız.
haydar-colakoglu-yolo-turkiye
Başlangıç gününde 300’ün üzerinde araç ile hizmet verecek olan YOLO ile kullanıcılar, tek tuş ile araç çağırabilecek, ulaşım ücretlerini kredi kartları ile ödeyebilecekler. Araçta unuttukları herhangi bir eşyanın güvende olduğunu bilecekler. Yıl sonu hedefimizde 1000’i aşkın araçla hizmet vermek var.
Bu uygulamaların yanısıra yolcularımızı çok özel kampanyalardan da faydalandıracağız. Farklılıklarımız, ilk günden bu ayrıcalıklar ile görülecek. Kasim ayında acilacak beta surumu ile İstanbul`un bazi seckin mekanlarinda yapilacak test surusleri ile hizmete baslayacak olan uygulama üzerinden özellikle tanıtım günlerimizde kayıt yaptıran yolcularımıza 15 Aralık - 4 Ocak tarihleri arasında ücretsiz ulaşım hakları, çeşitli promosyonlar sağlayacağız. Açılışa özel bu kampanya gibi birçok büyük kurumdan da kampanya desteği alan YOLO ile yolculuklarınızın standartları değişecek. YOLO’yu hepinize tavsiye ediyorum. YOLO dünyasına hoş geldiniz.”
GooglePlay ve AppStore dan indireceğiniz uygulama sayesinde YOLO dünyasında siz de yerinizi alın. Detaylı bilgi ve iletişim için www.yolo.com.tr adresinden YOLO’ ya ulaşabilir @yolo_turkiye Instagram adresinden de takip edebilirsiniz.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Anılar Ağacı-Naşide Gökbudak


Naşide Gökbudak adını daha önce duymuş ama hiç kitabını okumamıştım. Kitap bitince yaptığım araştırmada aslında birçok kitabı olduğunu öğrendim ve kendisini tekrar okumaya karar verdim.

Anılar Ağacı bul yıl Nemesis Yayıncılık'tan çıkan son kitabı. Çok güzel bir kapağa sahip kitap aşk romanı izlenimini verse de aslında öyle olmadığını okuyunca anlıyoruz. Evet bir aşk var. Hatta birçok aşk var ama birde yıllarca acı çeken güzeller güzeli Ceren'in aşkı var. 

Kitap Malatya'nın Darende ilçesinde geçmekte. Burada Acar Ağa ve dört oğlu ile onların çocukları yaşamakta. En büyük isteği oğlan torunu olmasına rağmen Acar Ağa hem merhamet dolu,hem de kız torunlarının da arkasını kollayan bir dede. Ama en çok ilk torunu olan Ceren'ine düşkün. Tabi bunda Ceren'in babasının başka bir kadın için evi terk edip tüm sorumluluğunun dedesine geçmiş olmasının payı büyük. 

Güzeller güzeli Ceren köyün muallimine (öğretmen) aşık oluyor. Bu aşk öyle büyük sınavlar veriyor ki insan bu kadar da acıya dayanılır mı diyor okurken. 

Kitabı genel olarak hüzün içinde okudum. Hiç o tahmin ettiğim aşk romanları gibi çıkmadı. Zaten çokça yakın dönem siyasi tarihimize değinilmiş. Çok partili sisteme geçiş,demokrat partinin idamlarla sonuçlanan siyaseti gibi konular işlenmişti. 

Kitabı çok severek okudum. Hatta bitince tanıdıklarımdan ayrılmış gibi hissettim. Hüzünlü okusam da sonlarda biraz su serpildi içime. Çok tatlı bir hikayeydi. 
Yazarın diğer kitaplarını da merak ediyorum ama ne zaman sıra gelir bilmiyorum...

28 Kasım 2016 Pazartesi

Lanetli Mezar#Setna Yükseliyor:1 - Christian Jacq



Mısır oldum olası ilgimi çekmiş ve şu anda ilk sıralarda olmasa da çocukluğumdan beri gidip görmek istediğim bir ülke olmuştur. Bunda yıllar önce okuduğum Ramses serisinin etkisi büyük. Tabi birde gizemi hala çözülemeyen piramitlerin. Ramses serisinin ayrıntılarını hiç hatırlamıyorum ama çok sevdiğimi ve Mısır'a merak duyduğumu hatırlıyorum. Yıllar sonra Setna Yükseliyor kitabını görünce dedim ne kadar da benziyor Ramses serisinin kapağına. Birde Mısır'da geçtiğini görünce fazla tesadüf geldi bana. Yazarın diğer kitaplarına baktığımda ne göreyim kendisi benim Ramses serisinin yazarıymış. Hatta kendisinin bu tarzda çokça romanı mevcut. Yıllar sonraki bu hoş karşılaşma beni Mutlu etti. Eski dosta kavuşmuş gibi:)

*Antik Mısır'da büyülü bir vazo ve bu vazoyu ele geçiren kara bir büyücü var. Kitabın sonlarına kadar kim olduğunu öğrenemiyoruz ama ortaya çıkınca hayli şaşırtıyor büyücünün kimliği. 

Ayrıca Firavun Ramses'in birbirinden tamamıyla zıt oğulları Ramesu ve Setna'da kitabın ana kahramanları . İkisi de güzeller güzeli Seket'e aşık. Fakat Seket hangisini seçecek? Ordu'nun başındaki general Ramesu'nun evlenme teklifi mi?Yoksa kendini ilme,öğrenmeye adamış katip Setna'nın güzel kalbi mi?

Kitap Lanetli mezarı kimin açtığını öğrenince bitiyor ve süpriz! 

devamı gelecek...
yazısı. 

Yani bu bir seri imiş:)İkinci kitabı hayli meraktayım. Bakalım neler olacak..

Kitabı çok severek okudum. Vakit çok geçmeden ikincisi de çıkar diye umuyorum. 

DeneBunu.Com


Denebunu.com yeni üye olduğum bir deneme ürünü gönderim sitesi. Kaydolurken ilgi alanları vb. belirtiliyor ve ürünler bunlara göre geliyor. Çünkü gördüğüm kadarıyla bana gelen Kasım kutusu ile başkalarına gelenlerde farklılık vardı. 

Kutuda Fairyplatinum geldi. İçinden 3 tanecik çıktı. Zaten severek kullandığım bir ürün olduğu için kullanmaya devam. 
Dr. Beckhmann ın çamaşır yıkama mendillerinden de bir adet geldi. Makineye çamaşırlarla birlikte atılıyor ve renklerin karışmasını önlüyormuş. Daha önceden hiç duymadım ve deneyip bu posta not düşeceğim. 

Sizde denemeyi seviyorsanız üye olabilirsiniz !  
;)

 

Arçelik Geri Dönüşümü Sanat ile Buluşturuyor!

“Dünyaya Saygılı, Dünyada Saygın” vizyonuna sahip Arçelik geri dönüşüm  konusunda farkındalık sağlamak amacıyla geçtiğimiz günlerde çok özel bir sergiyi hayata geçirdi ve geri dönüşümü sanat ile buluşturdu. Bu sergi ile Arçelik’in geri dönüşüm tesislerinden elde edilen malzemeler Türkiye’nin önde gelen sanatçıları ve tasarımcıları tarafından fonksiyonel sanat eserlerine dönüştürüldü.  Arçelik, bu proje ile geri dönüşüm konusunda farkındalık sağlarken, aynı zamanda tasarım konusundaki uzmanlığına da dikkat çekmiş oldu.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

10.ay


Her ay gelişimini yazıp kendime hatırlatma olsun istiyordum ama maalesef en son 5. ayda yazabilmişim. Geri dönüp okuduğumda ne çok yol katettiğini ve bu süreçte neler yaşadığımı hatırlayınca şaşırıyorum. Zaman çabuk geçiyor dediklerini Yağız'dan sonra çok çok iyi anladım. 10 ay bitti ve her türlü zorluğa rağmen geçmesin istiyor insan. Zaman donsun ve bu kadar hızlı büyümesin...

Neyse Minik adamımızın artık üç dişi var dördüncüsü yolda. İlk iki alt diş rahat çıktı ama üst dişlerde huysuzluk başladı. Şimdilik ateş falan yok çok şükür. 

Uzun süredir sıralıyor. Koltuk ve kapılara tutunup tüm evi dolaşıyor. Ellerini bırakıp 10 sn kadar durabiliyor ama adım atmıyor. Belki zorlasak yürüyecek ama ben herşey kendiliğinden olsun istiyorum. Çünkü bunu gözlemlemek müthiş birşey. 
 
Eğer altı temiz, karnı toksa oyuncakları ile bir müddet tek başına oynayabiliyor. Oyuncaktan kasıt elektrikli süpürge, damacana, kumanda:D

Günde bin kere mini mini bir kuşu dinleyebilir. Uyuturken, oynarken, telefondan, benden, başkalarından hiç farketmez. Yeter ki "mini mini bir kuş donsun, penceremize konsun."

Anne,baba,dede,hadi,mama,gel diyor. Birde nanane tarzı birşey söylüyor ben anneanneye yoruyorum :)
Geceleri ağladığında anne hadi diyor beni benden alıyor. 

Hala geceleri emiyor. Gece beslenmesini kesmek gerekmiş. Bu konuya el atmam gerek. Birkaç denemem oldu ama pek başarılı olamadım. 

Ek gıda serüveni güzel. Artık evde ne pişirirsem tuz koymuyorum ve bu Yağız'ın da yemeği oluyor. Ailece masa etrafında aynı yemeği yemek çok güzel. İleride yemek seçmesin diye sürekli dua ediyorum çünkü bizim evde her türlü sebze vs. yenir. 

Sinirleniyor,öfkeleniyor,gülüyor ama en güzeli öyle kahkahalar atıyor ki gittiğimiz yerlerde animatör gibi milleti güldürüyor. 

Sünnet yaptırmak istedik. Tahliller yapıldı,gün alındı. O günden beri öksürüyor. Çocuk anladı herhalde hala daha tam olarak öksürük geçmediği için sünnet belirsiz bir şekilde ertelenmiş oldu. Öksürüğe iyi gelir belki diye de buhar makinesi aldık. Daha ikinci günü. İnşallah bir işe yarar. 





27 Kasım 2016 Pazar

DT-Erkek Parkı


Adamımız Yağız doğduğundan bu yana tiyatroya gidememiştik. Kendisi dün itibari ile 10 aylık olduğu ve de ek gıda ile beslendiği için anneanneye gönül rahatlığıyla bırakıp anne&baba saati yaptık. (Önceden de bırakıp bir yerlere gittiğimiz oldu ama bu tiyatro,sinema gibi etkinliklere yeni başladık.)

Nasıl özlemişim izlemeyi. Aklımız Yağızda olsa da itiraf ediyorum bana pek iyi geldi bu oyun. Şansımıza eğlenceli bolca da gülmeliydi oyun. 

Eşleri alışverişkolik olan üç erkek Avm nin kazan dairesinde her hafta sonu türlü bahanelerle bir araya geliyor. Eşleri ile yaptıkları uzun alışverişlerin ardından erkek mahzeni dedikleri bu yerde birbirlerine günü anlatıyor; pizza,bira eşliğinde maç izliyorlar. Kendilerine dördüncü olarak bir de yangın şefi eklenince kadro tamamlanıyor. 

İkili ilişkilerin erkek bakış açısı ile işlendiği oyunda biz eşimle bolca güldük. Her kadının alışveriş delisi gibi gözükmesine biraz içerlemedim desem yalan olmaz ama maalesef genel algı bu yönde. 

Birde bir diyalog vardı beni bitirdi. Erkeklerden biri cumartesi günleri eşine bahane olarak psikoterapiye gittiğini söylüyor. Sebebi ise "annem" diyor. Bu yalan kesin tutar dediğinde salonda epey bir gülüşme oldu :D

 
Sezonu açtık devamı gelir inşallah. 

Not: Salon çok soğuktu. Fazlaca üşüdük. 
 

25 Kasım 2016 Cuma

Ceylan- Zeynep Saraç


Kitaba geçmeden Whattpadden bahsetmek istiyorum. Whattpad bir kitap uygulaması-imiş. Bende bundan blog buluşmasında haberdar oldum ve yalnız olmadığımı bilmek istiyorum:D
Anladığım ve bir parçada araştırdığım kadarıyla internete bağlı değilken bile oradan kitap okunabiliyor. Amatör yazarların öykü,roman,şiir vs. takip edebiliyorsunuz. (Yanlışım varsa düzeltin ve bende aydınlanayım lütfen.)

Bu uygulamadan neden bahsettiğim kısmına gelirsek Ceylan'da Whattpadde doğmuş bir kitap-mış. Oradan takip edenler daha iyi bilir. Ben kitap sayesinde haberdar olduğum bu uygulamayı telefonuma indirdim ve daha detaylı inceleyeceğim. 

Kitaba dönersek kahramanımız Ceylan varlıklı bir ailenin baskı altında büyüyen kızları. İki abiye sahip. Erkeklere tanınan ayrıcalıklar Ceylan'a asla sunulmuyor. Hatta bir an önce okulunu bitirip evlenmesi bekleniyor. Ceylan ise kendi özgürlüğüne,kendi kararlarına sahip çıkmanın peşinde. Aklı ile kalbi arasında sıkışıp hangisini seçeceğinin savaşını veriyor. 

Sıkmayan,kafa dağıtan,eğlenceli bir kitap. Romantik-komedi türünde olsa da alttan alta erkeklere sağlanan pozitif ayrımcılığı da gayet güzel işlemekte. Maalesef ülkemizde birçok ailede yaşanan bir durum.

Kitabın kapağını bir türlü sevemedim. Nedense bu tarz kapakları pek sevemiyorum,zorlama ve estetikten yoksun buluyorum. Bu kitaplara pek yaklaşamıyorum bu yüzden. 
Bu benim için en negatif kısmıydı. Kapaktan aldığım enerjiyi neyse ki okurken hissetmedim. Genel olarak keyif aldım. 

17 Kasım 2016 Perşembe

Tüyap İstanbul Kitap Fuarı 2016


Dün fuara gitmiş bulunuyorum. Hemen postu gireyim ki belki gidecek birilerine fikir olur dedim :)

Her yıl bir sürü eleştiri alsa da ben gitmeden duramıyorum. Tüm yıl fuar zamanını iple çekiyorum. Yıllardır gelenek gibi birşey oldu benim için. Geçen yıl hamileliğimin son zamanları olduğundan gidemedim. Çok içimde kalmıştı ve kısmet olursa oğlumla gitmeyi çok istiyordum. 

Fuarda yine büyük indirimler yoktu. Hatta bazı kitapları kitap sitelerinden indirim vs. takip ederek çok daha ucuza alabilirsiniz. Geçen yıllarda 5,10 tl gibi seçenekleri daha fazla bulmuştum. Bu yıl yok denecek kadar azdı ve olanlarda pek ilgimi çekecek cinsten değildi. Yani genelde %20 en fazla %30 indirim oranları mevcut. Yine de bu gitmeme engel değil benim açımdan. 

Çocukluğumun yazarı Muzaffer İzgü Yağız için masal kitabını imzaladı. İleride hoş bir anı olacak. Yağız pek farkında olmasa da ilk fuar deneyiminden imzalı kitabı olmuş oldu:)

 

Bu yıl hafta içi öğleden sonra gittik. Biraz geç kaldığımız için eşime söylensem de gidince bilinçsizce iyi birşey yaptığımızı farkettim. Önceki yıllarda hafta içi gittiğim günlerde ilkokul çocukları ile dolu oluyordu ve inanılmaz bir gürültü oluyordu. Bu sefer onların dağılmalarından sonraya denk geldik. Bebekli olarak hayli iyi oldu.

Aldığım tüm kitaplar. Soldakiler Yağız'a sağdakiler benim ;)

Okuyucularına gerekli değeri veren sevgili Yitik Ülke Yayınevinden aldığım ve hediye ettikleri kitaplar. En çok bu stantta vakit geçirdim. Anne-çocuk kitapları olduğunu ise daha yeni öğrendim.  Tabi en güzel detaylardan biri de her alışverişe yıllardır verdikleri ağaç tohumları. Çizgilerini hiç bozamamalarını, hep böyle duyarlı olmalarını diliyorum. 

*Nilgün Şimşek 2.kitabını çıkarmış  Siyah Sardunyaları beğendiğimden 2. Kitabını da aldım. Bakalım bu seferki kitap nasıl?
 

 
Bir biyolog olarak merak ettiğim kitapları da aldım fuar sayesinde. 
Lûgat 365i çok istiyordum ve artık benim bebeğim:) %30 indirimle almış oldum. 
 

Bunları da tanesi 1 tl den aldım. Önce yiğenim okusun sonra Yağız'ı bekleyecek bu kitaplar. 

Çok detaylı inceleyemedim ama 2 tl ye bu kitapçıkları aldım. Şöyle göz gezdirdiğimde çok hoşuma gitti. Önce ben sonra çocuklar okuyacak :)

Fuara giriş 5 tl. Otopark mevcut. Kullanmak isteyenlere 10 tl. Yiyecek,içecek için seçenekler hem fuar alanı içerisinde hem de etraftaki mekanlarda mevcut. Son gün 20Kasım. Eğer ki kitaplarla dolu bir havayı solumak istiyorsanız kaçırmayın derim. Ben herşeye rağmen yine seneye bu fuarı bekliyor olacağım. 

 

 


 

16 Kasım 2016 Çarşamba

Artık Özgürsün-Clare Mackintosh




"Çiğnenen bir kadının onuruysa...Susmak cinayet,alttan almak teslim olmaktır."


Altın Kitaplar'dan basılan polisiye-gerilim türündeki bu kitap iki kısımdan oluşuyor. Birinci bölümde sıradan ilerleyen bir polisiye kitabı gibi. Hatta kitabı yarılayınca geri kalanında ne olabilir ki diyor insan. Meğerse hikaye tam da o noktada boyut değiştiriyor. Biraz daha okuyunca az çok şekillense de gidişat epey sürprizlerle dolu. Bana göre türünün hakkını hayli vermiş. Sevdim ve gerçekten merakla okudum. 

Bu tarz kitapların konusunu anlatmayı pek doğru bulmuyorum. Büyüsü bozuluyor gibi geliyor nedense. Bu yüzden sadece arka kapaktan alıntıyla bitiriyorum:

"Jenna Gray'in korku, acı ve endişeyle dolu dünyası, beş yaşındaki bir çocuğun ölümüyle sonuçlanan trajik bir kazayla birlikte iyice altüst olmuştur. Artık hayatına devam edebilmesinin tek yolu, zor da olsa, yıkıntıların arasından kendine bir yol açıp her şeye silbaştan başlamaktır. Bir kâbus gibi üzerine çöken çaresizliği, kaçmaya sürükler onu. Galler sahilindeki yıkık dökük bir kır evine yerleşir. Burada yaşama yeniden tutunmaya çalışacak, yaralarını sarıp korkularının üstesinden gelmeye, hayatını sonsuza dek değiştiren o korkunç kasım akşamının etkisinden kurtulmaya çabalayacaktır. Fakat geçmişten kaçış yoktur. Suskunluğun ve korkunun sonuçları yıkıcı olacaktır…

9 Kasım 2016 Çarşamba

Maskeli Kedi-Bengüsu Özcan


Son zamanlarda şu yazımda bahsettiğim Blogger buluşmasında hediye edilen kitaplardan okuyorum. Maskeli Kedi'de Pena Yayınlarının bize hediye ettiği bir kitaptı. Doğruyu söylemek gerekirse kitap pek ilgimi çekmemişti. Elimdeki kitap bitip ne okusam diye düşünürken arka kapak yazısı dikkatimi çekti. Şöyle ki;


"Eylül, hayata tek başına meydan okuyan genç, güzel, bir o kadar da yetenekli bir oyuncu. Farkında olmadan onunla tanışmış olabilirsiniz, bir arkadaş yemeğinde onunla oturup çene çalmış olmanız mümkün, hatta hayal meyal hatırladığınız uzak bir akrabanız dahi olabilir. Çünkü onun sahnesi başka insanların hayatları, büründüğü karakterlerse gerçeğinden asla ayırt edemeyeceğiniz maskeler. Onun izini sürmeye çalışırsanız açıkçası biraz zorlanırsınız çünkü öyle tedbirli ki insanların sırları açığa çıkmasın diye kendi hayatını bir kalede yalnızlığa mahkum etti. Ta ki tesadüfen yoldan geçen birileri onun ıssız kalesini bulup maskelerin ardındaki Eylül’ü sıcak gün ışığına çıkarana dek..."

Bu yazı ilgimi çekince kitabı biraz araştırdım ve yazarının üniversite öğrencisi ve çok genç olduğunu(20) gördüm. Merakım daha da arttı nedense..

Konusu hayli ilginç geldi bana. Kahramanımız Eylül kendine "profesyonel kandırıkçı" diyor. Kendisini parayla tutup ister sevgiliniz,ister asistanınız olarak tanıtabilirsiniz. Bu iş tabi ki hiç kolay değil. Kimseyle karşılaşmayıp , kimliği ortaya çıkmasın diye kendine yalnız bir dünya kurmak zorunda. 

Kitabı epey hızlı okudum. Beklentimin çok üstünde çıktı. Kısacası ben sevdim. Bir,iki kısmı hariç kurguyu da çok başarılı buldum. Keyifle okunacak bir kitap. 

8 Kasım 2016 Salı

Kadınlığın Keşfi- Jinekolog Dr. Ayşe Duman



 


 Kitabın önsözünden bir paragrafla başlamak istiyorum;

"Bütüncül (holistik) kadın sağlığı dizisinin bu ilk kitabı,daha anne karnında mini minnacık bir ceninken yüklenmeye başladığımız kodlarımızı fark etmek,bizi kendimizle,kadınlığımızla barıştırarak 'of bu kadınlık ne zor' serzenişinden,' kadınlığıma şükrediyorum' bilincine ulaşmak niyetiyle yazıldı."

Evet kitapta tam olarak "kadın"olmaktan, bunun ne kadar şükredilecek bir nimet olduğundan bahsediliyor. Şu anda hissettiğimiz ve davranışa dönüşen düşüncelerimizin aslında bilinçli aklın devrede olmadığı 0-7yaş döneminde bilinçaltımıza yazıldığını söylüyor. Regl sancılarından,kadınsal bazı rahatsızlıklara kadar çoğu şeyin vücudumuzda biriken enerji blokajlarının dışa vurumu olarak görüyor. 

Kadınlıkla ilgili herşeye değinilmiş kitapta. Evlilik, ilk gece, cinsellik, gebelik, doğum, menopoz. ..

Zihin-ruh-beden bütünlüğünde kadınlığın keşfinin önemi,bedenin keşfi, Şükrün farkındalığı,cinselliğin evlilikteki önemi de sıkça vurgulanıyor. 

En ilginç kısımlardan biri eş seçimimizde bilinçaltımızın katkısı.  Birde kilo verememenin sadece irade ile alakalı değil altında başk bir nedenin yatıyor oluşu. Evet,evet en çok bu :D

Yazarımız Jinekoloji doktoru olduğu için yıllar içindeki gözlemleri ve karşılaştığı vakalardan örnekler mevcut. Hayli ilginç vakaların aslında bilinçaltından kaynaklandığını,sorunu bu boyutta bulup ona göre çözümlenmesi gerektiğini savunuyor. 

Bazı bölümlerde ayet ve hadislere de yer  verilmişti konularla ilgili olan. Bu kısmı benim açımdan hoştu. Ben sevdim.  Tamamen dini içerikli bir kitap diyemem ara ara değinilmiş olduğunu belirtmek gerek sanırım. 


" Sabah gözünüzü açtığınız andan itibaren İlk düşündüğünüz 5 düşünceye çekirdek düşünce denir. Bu düşünceler 68 saniyede kendilerine benzer 15-20 düşünceyi kendilerine çekerek bir düşünce bulutu oluştururlar."

"...idrak düzeyi artmış kadın,çok özel bir davette hisseder kendini."

"Çünkü her tercih bir eylemi,her kabul bir vazgeçişi gerektirir. "

"Malum ara ara bilgisayar yazılımları güncellenir ve eski yazılımla yeni bilgisayar kullanamazsınız. Ancak bizler 5-6 yaşlarındaki yazılımlarımızla 25-30 yaşındaki bedenimizi kullanmaya,yaşamı idare etmeye,ihtiyaçlarımızı gidermeye kalkıyoruz. 
Ama ol-mu-yor, o-la-maz! "

"Kendi iç dinamiklerini çözememiş insan,eksik tarafını tamamlayacak eşler seçer. "

"Evliliklerde hayal kırıklığı yaşamamak içim kişinin kendini tanıması,fark etmesini anlamda önemlidir. Zira farkında olmadan yapılan tercihlerde bilinç değil, bilinçaltı karar verir. Bilinç onu akla yakın hale getirir,savunmasını yapar,ta ki yorgunluklar başlayana,yükler hissedilinceye kadar."

Ve annelikle ilgili çok hoşuma giden sayfa..



NOT: Kitapta çok hoşuma giden bir tanıma da rastladım: "Vahdet-i vücûd

#Yaşatanla yaşatılanın tek kaynaktan geldiği bilgisi#

31 Ekim 2016 Pazartesi

Yağız'ın Diş Buğdayı




Minik adam Yağız'ın 2 tanecik dişi çıktı. Bizim geleneklerimizde olmamasına rağmen eğlence olsun diye sürekli toplandığımız arkadaşlarımla diş buğdayını yaptık. Yağız şu anda 9aylık oldu ama dişler 7,5 ay civarı çıktı. Buraya yazmakta geciktim.

Diş buğdayındaki hemen hemen herşey el emeğimdi. Odayı ponpon ve balonlarla süsledim.


Günün Yıldızı Yağız'dan sonra "Dişim Çıktı" pastasıydı. Bir gece öncesinden en yakın arkadaşımla yaptık. Yaparken de çok keyif aldık. Arkadaşlarımız bizim yaptığımıza inanmadı. O kadar iyi iş çıkartmışız. Övünmeden geçemeyeceğim.😊


Diş buğdayının olmazsa olmazı Anadolu'da hedik adı ile de anılan buğdayını kaynattım. Hedik kaynatma eşimin ailesinde de varmış. Eşim görünce aaaa bu bizim hedik ya deyince öğrenmiş oldum. Buğdayı pudra şekeri ile tatlandırıp bonibon,nar ve şekerleme ile süsledim.


Pastayı beraber yaptığımız Tuğçem teyzesi olarak Yağız'a bu güzel keçe dişleri yapmıştı süpriz olarak. Gelenlere dağıttık. 



Bende arkadaşlarıma hediye olarak diş macunu,bıldırcın çikolata ve şeker dağıttım. 



Birde diş buğdayında olmazsa olmaz diğer şey meslek seçimi. Son Zamanlarda kağıtlara yazıp çocuğun o kağıtlardan seçim yapması bekleniyormuş ama ben geleneksel metodu sevdim. Bir tepsiye defter,kalem,kaşık,ilaç kutusu,ateşölçer,mouse,araba,kedi figürü ve mini yangın tüpü koyduk. Yağız seri bir şekilde tepsiye yaklaşıp önce defteri tutsa da yangın tüpünü seçti. İtfaiyeci olacak sanırım. Bu seçim sırasında başından aşağı buğdayda döküldü inci gibi dişleri olsun diye. Tüm bu seremoni kısmı çok eğlenceliydi. İyi ki yapmışım dedirtti. 


Yapmak isteyenlere fikir bize de anı olsun bu post ;)





26 Ekim 2016 Çarşamba

Gaipya Cumhuriyeti-Ali Ceyhun Çelikman






Öyle bir kitap ki bu kapağı kapatınca ben gidiyorum buralardan verin oradan ailecek tek yönlü gidiş biletimizi ben Gaipyalı olacağım diyor insan.


Peki gerçekler? 
Maalesef insanın kendi eliyle doğaya yaptığı yıkım, insanın insana ettiği zulüm...  

Bu aralar minik oğluma bakıp tertemiz bir şekilde dünyaya geldiğimiz halde nasıl bu kadar çirkinleşebildiğimizi sorguluyordum tam da. Çarklar nasıl dönüyorsa bir ucundan da olsa bulaşıp,kirleniyoruz. İnsanoğlu özünü yitiriyor gün geçtikçe. 

Yazar öyle güzel bir Gaipya Cumhuriyeti kurgulamış ki. Tam aranılan,yaşamak istenilen cinsten... Tamamıyla halkın ön planda tutulduğu,halkın iradesiyle yasalarını şekillendiren, kendi kendine yetmeyi başarmış, dış dünyaya bağımlı olmayan ve hatta diğer ülkeleri kendisine bağımlı yapan,doğaya, insana,inanca kısaca varolan herşeye saygılı bir memleket. Hergün bombaların patladığı şu dönemde bulunmak isteyeceğim tek yer. Ama maalesef böyle bir memleket yok ve herşey sadece bir kurgu. 

Keşke böyle bir Dünya ütopya olmasaydı. Ulaşılabilir,başarılabilir olsaydı. Belki uzun yıllar sonra ülkeler doğaya,insana saygılı olmanın önemini sadece fark etmeyip tüm alanlarda uygulamaya koyulurlar. Kim bilir? Biz güzel günlere yetişemeyeceğiz kuvvetle muhtemel ama yarınlar daha güzel olur inşallah ...

Ben kitabı çok sevdim. Hızlı,akıcı gidiyor. Zaten kalın bir kitap değil.

Kitap Hemen hemen mükemmele yakın bir ülkenin tüm detaylarını içeriyor. Pekte soru işareti bırakmıyor. Güzel şeyler aslında iyi plan ve doğru adımlarla başarılabiliri hayal etmek için okunmaya hayli değer. 

17 Ekim 2016 Pazartesi

İllüzyon-Didem Arslantürk

"İkiniz içindi yaptığın her şey
Bunun üzerine yemin edebilirdin 
İki kişilik sorulara çekinmeden,cesurca
Tek başına yanıtlar verdin. 

Hayat senden sözler vermeni istedi. 
Sadık kalmak için çok direndin. 
Hâlbuki bir başınaydı insan 
Daha en başından 
Gerisi illüzyondu
Sen gerçek zannettin." (Ön kapak yazısı)

Geçen ay katıldığım blog buluşmasına bizzat katılım sağlayan Sola Yayınları'ndan çıkmış bir kitap "İllüzyon."

Kitapta boşanmış,bir çocuk sahibi Can,eski eş Ece ve Can'ın sevgilisi Ayşegül(Başak)üçlemesi var. Can kalp Krizi geçiriyor ve bu süreçte yanında eski eşi bulunuyor. Her anlamda tam destek oluyor. Bu da Can'ın aklını karıştırıyor. Zaten hassas bir dönemde olduğundan eski eşe sığınıyor. 
Bu sırada ise Ayşegül radikal kararlar alıp evini,adını değiştiriyor Can için. Unutmaya çalışıyor. Bunu da başka bedenlerle yapmaya çalışıyor arkadaşının tavsiyesi üzerine. Peki başarılı oluyor mu? Bu da kitapta:)


Kitap benim için kafa dağıtmalık,akıcı şekilde okunan cinstendi. Kadın-erkek ilişkilerini sorguluyor. Evli,çocuklu biri olarak kendimi zaman zaman Ece'ye yakın buldum. Çoğu Zamanda kızdım bir kadın olarak. 

*İllüzyon yazarın ikinci kitabı. İlk kitap olan "dip"in devamı niteliğindeymiş. Ancak tek başına da okunabiliyor. Yazarın direk kendisinden teyit ettim bu durumu. Sağolsun Mailime hızlı dönüş yaptı. 

Ben 'dip'i okumadan okuduğum halde hiçbir kopukluk yaşamadım. Normalde hiç sevmem bu durumu ama bir sıkıntı yaşamadım. 



"Hiçbirimiz birbirimize ait değildik hâlbuki. Olsa olsa, bir süreliğine emanettik. Ruhların dansı gibi şarkı bitince birbirimize veda edecektik. 
Birbirimize verdiğimiz sözlerin farkında değildik. Ne cesurduk. Ne büyük konuştuk. Onca haşmetli sözün eşliğinde,birbirimizin ruhu önünde adeta diz çöktük. " 

"Demek ki neymiş? Yolunu seçebiliyormuşsun ama o yolda yaşayacaklarını,yolculuğunu seçemiyormuşsun. Hayatına girecekleri az çok öngerebiliyormuşsun ama girenlerle birlikte gelenleri bilemiyormuşsun. "

"-İz kalmadı mı?
- Kalmaz mı? Ama izler hatırlamak için değil midir? Mesela yaralarına bak. Bir anlamı yok mu senin için. Kırıkların,eziklerin,çiziklerin;hepsi sana özel. Yaşadığını gösteren emareler onlar. "

"Sanıyorum insan aklını yitiriyor bir dönem. Hayatındaki herşeyi kendinin ve hatta daha da ileri gideyim; sonun kadar kendinin sanıyor. Sahiplenirken sevdiğini, bir yandan da öldürüyor. Hâlbuki sevgi yaşatmak değil midir bir diğerini? Sevgi karşındakine nefes vermez mi?"

"Birinin sana acı çektirmesine izin verdiğin sürece,hep onu suçlamak sadece kendini aldatmaktır. "

"Karışıklık iyidir. Daha da çok karıştırmak 
lazım hatta. Karıştıralım ki toz kalksın. Altta gizlenmiş kim bilir belki de Zaman Zaman bizzat bizim bilinçli olarak süpürdüğümüz her şey ortaya çıksın. Ayağına takılıyor sonra elbet bir yerde,önünde sonunda gün yüzüne çıkıyor."

"Ne oluyor biliyor Musun; boyundan büyük sözler veriyorsun. Boyunu ölçüsünü alıncaya kadar,yorgunluktan iki büklüm oluncaya kadar direniyorsun. Sözünün arkasında duracaksın diye,sözünün altında eziliyorsun. "

"İki. Başta iki kişiydiler çünkü. Ve karşılaştıkları ilk günkü gibi hatırladılar birbirlerini hep. Belki de yanlış buradaydı. "


3 Ekim 2016 Pazartesi

Aşk ve Savaşın Şarkısı-Dinah Jefferies





Eylül ayında gerçekleşen "Yaşama Açılan Penceredir Kitap" etkinliği sponsorlarından Nemesis Kitapevi'nin bu yıl çıkan kitabı Aşk ve Savaşın Şarkısı
Etkinlik kitaplarından ilk seçimim bu kitap yönünde oldu.

Kitabı elime aldığımda ilk dikkatimi çeken  kaliteli kapak tasarımı ve baskısıydı. Okurken bu detaylar önemli oluyor. 

Kitapta Kahramanımız Gwen,evliliği sonucu İngiltere'den çaylarıyla meşhur olan Seylan'a taşınmakta. Eşi Laurence de çay plantasyonu sahibi. 

Hayatını Seylanda kuran Gwen hamile kalıyor. Doğumdan sonra ise hayatının en zor dönemi başlıyor. Çünkü anne olmak gibi süper ötesi bir olaya gölge düşüyor. Hayatının en sancılı kararını almak zorunda kalıyor ve yıllarca bunun yükünü taşımak... Tüm bunların yanında birde çok fena görümce Verity'de yanlarında olduğundan hayat daha da zorlaşıyor. 

Kurgu güzeldi evet ama bazı olayların gidişatını tahmin etmek zor olmadı. Buna rağmen merak duygusu kitabın sonuna kadar devam ediyor. Ve tatmin edici, bana göre hiçbir şeyin havada kalmadığı doyurucu bir sonla sonlanıyor. 

Birde diğer katılımcı arkadaşların kitapları nasıl bilemiyorum ama kitabın son 40 sayfası karmakarışık basılmış. Her sayfa sonunda bir sonraki sayfayı 40 sayfa içerisinde arayıp bulmam gerekti. Bu da en heyecanlı yerlerde okumamı sürekli yavaşlattı. Umarım toplu bir basım hatası sorunu değildir. Çünkü çok göz yorucuydu. 

Not:(spoi)
Sonunda bakıcıya hayli kızdım. Keşke farklı davransaydı dedim. Yıllarca nasıl da sustun be kadın. 

29 Eylül 2016 Perşembe

Kırmızı Saçlı Kadın-Orhan Pamuk


             


 Kırmızı Saçlı Kadın; okumak istediğim başka Orhan Pamuk kitapları olmasına rağmen öncelik verdiğim kitap oldu.Kitap bu yıl basıldı. Bende hemen edindim ve okuma listemde direk öne aldım.İyi ki seçimim bu yönde olmuş. Çünkü genel olarak beğendim ben bu kitabı.

Kahramanımız Cem dershane parasını çıkartmak için kuyucu çıraklığı yapıyor.Ustası Mahmut'u baba gibi seviyor.Hikaye 1980 ortalarında geçtiğinden kuyuculuk eski yöntemlerle yapılıyor. Okurken kuyuculuk ile ilgili ayrıntılı bilgi sahibi oluyor insan. Hatta bir kuyu çizimi bile mevcut kitapta.Epey meşakkatli bir meslekmiş ama sonraları el yordamıyla değil makinelerle su bulma başlamış.Bu meslekte ortadan kalkmış.

Cem su bulmaya çalıştıkları araziden kasabaya indiklerinde kırmızı saçlı kadını görüyor,aşık oluyor.Daha sonra çadır tiyatrosunda karşılaşıyorlar. Efsaneleri izliyor kadın ve ekibinden...
Kitapta efsanelerden Kral Oidipus ve İran destanı olan Rüstem ile Sührab'ın hikayesine değinilip baba-oğul ilişkileri sorgulanıyor. Bu  kısımları özellikle sevdim.

Yıllar geçiyor.Cem büyüyor.Jeoloji mühendisi ve müteahhit oluyor. Ve yıllarca uğramadığı,kaçtığı kasabaya işi gereği  gidiyor.Dönmesi kolay değil.Çünkü yüzleşmesi gereken,onca yıl içinde sakladığı sırrı var.Birde kasabada onu bekleyen süprizi.

Kitap sonlara doğru epey enteresan hal alıyor. Hatta bir yerlerde gerilime bile yaklaştı benim için.
Sonunda bir kaç yerde mantık hatası olsa da  en başta söylediğim gibi sevdim bu kitabı ben.



"Sonuçları düşünürsen özgür olamazsın. Özgürlük,tarihi ve ahlakı unutmaktır."

"O zamanlar 'ben,beni kimse görmediği zaman en çok kendim oluyorum'diye düşünürdüm. Yeni keşfediyordum bu düşünceyi. Kimse sizi gözlemiyorsa,içinizdeki gizli ikinci kişi dışarı çıkıp dilediği şeyleri yapabilir. Yakınlarda bir babanız varsa ve sizi görüyorsa içinizdeki kişi içinize saklanır. "

"Kuvvetli,kararlı bir babamız olsın,bize neyi yapıp neyi yapamayacağımızı söylesin isteriz. Niye? Neyi yapıp neyi yapmayacağımıza, neyin ahlaklı ve doğru,neyin ise günah ve yanlış olduğuna karar vermek zor olduğu için mi?Yoksa suçlu ve günahkar olmadığımızı işitmeye her zaman ihtiyaç duyduğumuz için mi? Bir baba ihtiyacı her zaman var mıdır ,yoksa, kafamız karıştığı, dünyamız dağıldığı, ruhumuz daraldığı vakit mi isteriz babayı? "

10 Eylül 2016 Cumartesi

"Yaşama Açılan Penceredir Kitap" Etkinliği




Geçtiğimiz cumartesi günü sevgili Yaseminkokulubirhayat , Şafağındünyası ve Elmaspırıltıları bloglarının sahipleri tarafından davet edildiğim bir etkinliğe katıldım. 

Konumuz kitaptı bu sefer. Bugüne kadar çokça blogger buluşması gerçekleştirilmiş ancak teması sadece kitap olanı ilk kez yapılıyordu. Bu sebeple davet edildiğim ve katılım sağladığım için çok mutluyum. 

Buluşma çok keyifli geçti. Tanışma sonrası kitaplardan konuştuk. Ortak payda kitap olunca zaman su gibi akıp geçti. Tadı damağımızda kaldı. 

Etkinliğe Sola Yayınları bizzat katılım sağlayıp keyifli bir sohbet gerçekleştirdiler.Bu sayede severek okuduğumuz kitapların mutfak kısmı hakkında da fikir sahibi olduk.Ekip gerçekten dinamik,idealist.Çizgilerini hiç bozmayacaklarına eminim. 
Beraberinde getirdikleri kitaplardan "Uyumsuz Bir Zihnin Not Defteri"ni yazarından imzalı alma fırsatımız oldu,pekte güzel oldu.
Sola Yayınları Ekibi ve "Küçük Prens Tenimde"
 adlı Kitabın yazarı Fotoğrafçı Melissa Mey

Ayrıca kitabın yanına en güzel kahve yakışır diye düşünen arkadaşlarımız Kuyulu Kahve ekibini de davet etmişler Onlardan da kahvelerinin tarihini,özelliklerini öğrenme fırsatı bulduk. Kuruluşu 1919 olan hayli eski bu kahveyi kısa zamanda daha çok duyacağız sanırım.Tadına baktığımda kahveyle ilgili ayrı bir yorum yazmayı düşünüyorum.

Buluşmamızın ev sahibi ise Taksim Konak Hotel'di. Taksim merkeze 5 dakika mesafede olan bu otel toplantı amaçlı kullanmak için gerek konum,gerekse düzen olarak çok uygun. Ev sahiplikleri,ikramları için teşekkür ediyorum.
Tabi Şafak Hanımın kurabiyelerini de unutmamak gerek.Hepimizin baş harfine göre yapmış.Çok güzel bir jestti.Ellerine sağlık.
Ev Sahibi Taksim Konak Hotel
                       


Günün anlam ve önemi:Kitaplarımız
Kitapların bir kısmı kendi seçimimiz,bir kısmı ise yayın evlerinin okumamız için seçtikleri.Hepsini okumak için sabırsızlanıyorum.Aralarında tarzım olmayan kitaplar olsa da bu sayede değişik türlerden okuma fırsatım olacak.


Keyifli günün kahramanları
,

Güzel,dolu dolu bir gündü.Zaten mevzu bahis kitapsa aksi de düşünülemezdi.
Emeği geçen herkese tekrar teşekkürler.

Katılım sağlayan blog ve youtube kanallarına göz atmanızı tavsiye ederim;)
Blog ve instagram adresleri;

Ayça Ertürk @aycati
DamlaCerrah @damlacerrah
Aslı Yılmaz @kitaplarinutopyasi
Yasemin Özer @yaseminkokulubirhayat
Elmas Koçan @elmaskocan
Şafak Karadeniz @safagindunyasi
Zennure Kübra Öncül @sihirlikitaplik
Serhat Ocak @neokudumneizledimblog

ve de Ben!  
İnstagram:@nurnacr

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Kardeşimin Hikayesi-Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli kalemini en sevdiğim yazarlardan.
Haliyle tüm kitaplarını okumak istiyorum..

Kardeşimin Hikayesi'de en son okuduğum Livaneli romanı ve nedense diğerlerine göre pek sevemedim.
Mesela bir Serenad'ın etkisinden günlerce çıkamamış ben, bu kitapta hayal kırıklığı yaşadım..
Son sayfalarının hatırına kötü diyemiyorum..
Bu arada okurken gayet akıcı ve hızlı ilerliyor ama ne bileyim bir yavan bir tatsızdı benim için.


"..insanın kaderini bilmesinden daha korkunç ne olabilir?Herkes öleceği günü saati bilseydi,geriye sayım ne kadar zor olurdu,düşünsenize. Geçen her dakikayı bir tabut çivisi gibi algılamaz mıydık?" syf.31

"Eğer unutmak diye birşey olmasaydı,yaşam da olmazdı.İnsan unutmadan hayatını sürdüremez."syf.31

"Denizler ötesine gien kişi yalnızca iklimi değiştirmiş olur,aklını değil."syf.222

"Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir." arka kapak




8 Temmuz 2016 Cuma

Siyah Süt-Elif Şafak


Elif Şafak'ın daha önce pek meşhur kitabı olan Aşk'ı okuyup sevmeme rağmen bir daha tercih ettiğim bir yazar olmadı. Hatta kitaplığımda Bikaç kitabı olmasına rağmen elim gitmemişti. Nedenini tam olarak bilmiyorum ama bir daha okumayacağımı düşünüyordum kendisini. 
Doğum yapıp bu süreçte neler okuyabilirim duruma uygun diye düşünürken buldum "Siyah Süt"ü. 
Otobiyografik bir kitap sayılabilir. Kendi annelik serüveninden,hislerinden,lohusalıktaki duygularından bahsetmiş. Yazarlık ve annelik arasındaki gelgitlerini yazmış. Okurken bende kendi mesleğimle uyarladım çoğu yeri. Birde Dünya edebiyatçılarının kadın olma,anne olma serüvenlerini aktarmış. 
Kitapta en çok sevdiğim "İçimden Sesler Korosu"idi. -Pratik Akıl Hanım,Hırs Nefs Hanım,Sinik Entel Hanım,Can Derviş Hanım ve sonradan keşfettiğini yazdığı Anaç Sütlaç Habım ile Saten Şehvet Hanım-
Bu koro aslında hepimizin içinde bir yerlerde. Çatışmalarını sürdürmekte. İç sesi bu şekilde anlatmasını çok çok beğendim. 
Kitabı da genel olarak beğendim. Belki de yeni doğum yaptığım için kendime yakın bulduğumdan bu kadar beğenmiş olabilirim. Bu süreçten geçmemiş ya da lohusalık serüveninde psikolojik tespitler yapmamış biri için ne ifade eder bilmiyorum. Ama bana iyi geldiğini söyleyebilirim. 

"Artık hamile olmayan ama henüz anne olduğunu da tam anlamıyla idrak edemeyen kadının arada kalmışlığı,sıkışmışlığı,kafa karışıklığı. Bir eşik. Araftan bir kesit belki de."

" Bilginin sahibi yoktur. Tapusu,efendisi yoktur. Emanettir bilgi,kendinden öncekilerden alır;çoğalır,sağaltır ve kendinden sonrakilere verirsin. "

"Başarılı olmaya o kadar koşullanmış ki, ne zaman bir şey aksasa,anında başarısız addediyor kendini. Mükemmellik karnesinde bir kırık not almış gibi kızarıyor, utanıyor. Her hatadan sonra yüksek sesle özür diliyor kim bilir kimden. Belki de görünmeyen birilerinden. Neredeyse otomatik. Sabahtan akşama kadar mahcup ve ezik.
Bilmiyor ki özür dilemek de bir bağımlılık olabilir; yerli yersiz durmadan ğetrafındakilere ' kusura bakmayın' dedikçe bakılacak kusurları artar insanın.
Kıytırık sebepler yüzünden tartıştıkları için kocasından,gece Bebek uyumadı ses oldu diye yandaki komşudan,telefonlarına çıkamadığı için arkadaşlarından,bakkala öte beri almaya yolladığı için kapıcıdan ve sütü yetmediği için memeleri adına bebekten özür diliyor. "

"Annelik,yazarlık,sevgi ve dostluklar yan yana el ele,ne güzel,ne bereket. Çok şükür. Olabiliyormuş meğer. Mümkünmüş. "

"Annelik vermek üzerine kuruludur. Karşılıksız,kendiliğinden vermek. Geceler,seneler boyu vermek...çocuğun düşüp dizlerini kanattığında ya da bademcikleri şişirip yorgan döşek yattığında veyahut okul piyesinde Varyemez Amca'yı canlandırdığında oralı olmayıp, 'Tamam Can'ım ama ben şimdi toman yazıyorum. İlgilenemem seninle. Pazara kadar kapalıyım!' diyemezsin. Kendinden evvel bir başkasını düşünmeyi gerektirir annelik. Bir gün değil,iki gece değil. Daima. "

"Olmaya çalışmak yerine,oluşu ve varoluşu bitimsiz,sürekli yenilenen bir süreç gibi algılamalıyız. "

"Alametlerle dolu etrafımız. Alametler ve tesadüfi olmayan tesadüfler. Tevafuk kelimesi başka tesadüf başka. Mühim bir fark var arada. Tevafukta gelişigüzel gibi duran parçalar aslında bir bütünün tamamlayıcısıdır. Açık bir kitap gibi kabul edeceksin şu koskoca kainatı. Okurunu bekleyen bir kitap gibi. Her gününü ayrı ayrı okuman lazım. Ne geçmişe ne geleceğe odaklanacaksın. Aslolan şu andır. Sayfa sayfa gideceksin. "

"İçimde henüz tanımadığım,varlıklarını dahi bilmediğim daha kaç kişi,kaç İç Ses var acaba ?"

"Erkekler yorulunca evlenirler. Kadınlar ise sırf meraktan evlenirler. "(O.Wilde)

"İçim acıyor herkese ve herşeye. Faniliğimiz,zayıflığımız,zaaflarımız... İnsan olmanın,insan olamamanın ağırlığı ciğerlerime doluyor. Nefes alamıyorum."

"Bebeklerin annelerini seçtiklerine dair bir yazı okumuştum vaktiyle bir dergide. Gülüp geçmiştim o Zamanlar. Ama artık pek mümkün geliyor bu fikir. Gökyüzünde Meleklerle yan yana oturup kainatın koca kataloğundan anneni seçerken düşlüyorum seni...'Bu değil diyorsun. Yok bu da değil. '..."

"Annelik birazsa taklide dayalıdır. Senden önceki anneleri ne kadar iyi taklit edersen,o kadar iyi bir anne olursun. Sonra gün gelir sende taklit edilirsin. Bu işler böyle!"

"Onun senden ayrı bir bedeni,ayrı apayrı bir kişiliği ve varlığı var. Sahi niçin 'ben artı sen=biz' olarak konuşur kadınlar çocuklarıyla? Çocukların annelerinden bağımsız bir öznelik halleri olamazmış gibi. "

"Lohusalık öyle engin bir denizmiş ki kıyının ne tarafta olduğunu anlayamıyorsun. Uyandığında Okyanusun ortasında bir salda buluveriyorsun kendini. Suların mavisi öylesine ele geçirmiş ki ruhunu,bir daha medeniyete dönebileceğini,bundan böyle eskisi gibi olabileceğini sanmıyorsun."

"Ha bire tekrarlıyorum içimden:'Ya yeterince iyi bir anne olamazsam? Yeterince iyi ne demek,Nasıl bir şey, bilmiyorum. Ama yetersizliğimden endişe ediyorum. 








2 Temmuz 2016 Cumartesi

5.ay


Bir ay daha geçti.. 
Bu ay daha da güzeldi. Çünkü azda olsa iletişim halinde olmak çok güzel. 
Etrafın farkında. Tamamen bilinçli bakıyor. İnsanları tanıyor. 
Artık herşeyi sımsıkı tutuyor,istediği yöne kolayca uzanıyor. Ama hala yarım dönebiliyor. Malum toto büyük. Kaldırması zor:) ki hadi dönsün gibi bir kaygım hiç yok. Zamanı gelince o da olur zaten. 
Bu ay bağırmalar başladı. Ama öyle böyle değil. Ciyak ciyak. Acaba bize ne söylemeye çalışıyor. Hayli meraktayım. 
Sanırım sıcaklardan yemesi eskiye göre azaldı. Uykular artık daha da düzenli çok şükür. 
Diş belirtileri başladı uzun zamandır ama ortada bir diş yok hala. 
Kalabalığı çok seviyor. 
En en önemlisi ise öyle güzel kahkahalar atıyor ki peşpeşe ve bol sesli hepimiz neşe doluyoruz:)

20 Haziran 2016 Pazartesi

Y Kuşağı Anneyim Ben-Sabiha Gürkaynak


Kitap tam bir doğum sonrası kitabıydı bana göre. Annelik dünyanın en güzel şeyi olsa da bazen bunalıyor insan ve sürekli vicdan muhasebesi yaparken buluyor kendini. Ben kötü anne miyim?düşüncesi insanın içini kemirip duruyor. Bu kitabı okurken yalnız olmadığımı hissettim. Bazı bölümleri tamamen aynı duyguları hissederek yaşadım bazıları ise benim yaşamadığım duygular ama genel olarak doğum sonrası okunabilecek rahatlatıcı bir kitaptı. Ben sevdim. Bana iyi geldi. 

Bölüm başlarındaki alıntı sözleri çok çok sevdim,misal;

"-Nisan yağmurları,mayıs çiçeklerini getirir.
-çalışan anne ifadesi gereksizdir. Her anne çalışan annedir. 
-Kendi çocuklarım olmadan önce harika bir anneydim. 
-Çoğu çocuk çok fazla annelik,yetersiz babalık mağdurudur.  "

Ve bolca altı çizilecek yer vardı ama benim en sevdiklerim;


"Kalıplara, öğretilenlere, geleneklere ve herkese inat başka bir annelik mümkün diyorum sana özel bir annelik. Nasılını senin bulacağın,her ilmeğini kendi ellerinle dokuyacağın bir hikaye. "

"..an'da kalmayı beceremiyor ve gelmişi geçmişi işin içine katıp -ortada hiçbir şey yokken- aslında kendimi zıvanadan çıkarıyordum. "

"Anne olduğumuz güne kadar yaptığımız herşeyi çok büyük bir başarı sandık. "

"Lohusalık,annenin doğumdan sonra hayatının bir daha asla eskisi gibi olamayacağını anladığı dönemdir. "

"Banyo en büyük sınavıdır üşütmekle kavgalı Türk annesinin. "

"Artık annenin hamur açanı değil,saç rengini açtıranıçile çekeni değil, Selfie çekeni;altın günü yapanı değil,altın bileziği olanı makbul. "

"Mükemmel değil,yeterince  anne olmaya çalışıyorum,ay sonunda banka hesabıma yatmayacak olanlara değil,oğlumun gönül hesabına yatırabildiklerime tutunuyorum."

*Birde kapağı çok şirin olmuş kitabın,bayıldım !
*..ve annelik gerçekten çok çok zor ama süper ötesi bir duygu !

3 Haziran 2016 Cuma

Peruk Gibi Hüzünlü-Yalçın Tosun

Daha önce ilk kitabı olan Anne,Baba ve Diğer Ölümcül şeyler adlı kitabını okumuş ve Yalçın Tosun un kalemini sevmiştim fazla öykü seven biri olmamama rağmen. 
Bu sebeple hemen diğer kitaplarını da edindim. 

Peruk Gibi Hüzünlü öykü kitabı da bir çırpıda okunuyor. 
Yaşanan duyguları çok iyi hissettiriyor ama ben ilk kitaptaki kadar zevk alamadım. 
Öykülerde daha çok eşcinsel karakterler mevcut. Bu birden fazla öyküde olunca biraz sıktı sanırım.

Yine de diğer kitaplarını da okumamazlık edemeyeceğim bir yazar kendisi. İnsanın iç dünyasında çalkalanan saklı duyguları çarpıcı ve sade bir şekilde çok iyi işliyor .


"Birden çocukken en sevdiği rengin sarı olduğu aklıma geldi. Bu hatırlayış şaşırttı onu. Nasıl da değişiyordu insan Zamanla. Uzun zamandır kendini solgun gösterdiğini düşündüğü sarıdan hiç hoşlanmıyor ve bu rengi üzerinde taşımak istemiyordu. Çocukken böyle şeyler düşünmüyordu insan ne de olsa. Güdüleri ve beğenileri üçüncü kişilerin gözüyle kirletilmiş olmuyordu henüz. Mutluluğun aranan bir şey haline henüz dönüşmediği zamanlardı onlar. "

10 Mayıs 2016 Salı

En İyi Erkek Giyotin'de Can Versin-Nesrin Göçtürk Kaya


Kaç yıl oldu bilmiyorum bu kitabı alalı. Set halinde aldığım bir sürü kitabın arasındaydı ve epeydir okunmayı bekliyordu. Kısmet bu zamanaymış dedim ve aldım elime. 

Ben kitabı roman zannediyordum ama meğer beş öyküden oluşuyormuş.Sanırım bunda 231 sayfalık kitaptaki ilk öykünün yaklaşık 140 sayfa sürmesinin payı var. 

İlk öykü gerçekten güzeldi. Doğu ve Güneydoğu'daki töre illetinden,kadınların bu yolda ne zulümlere maruz kaldığından bahsediyor. Kesik kesik bilsekte bir arada okuyunca çok hüzünlüydü. Bir kadın olarak ağladım çoğu kez. 

Diğer öykülerde yine kadın üzerinden İlerliyor denilebilir. 
Hızlı okunan,basit bir kitaptı belki ama beni hayli etkiledi diyebilirim. 

27 Nisan 2016 Çarşamba

3.ay


3.ayda geride kaldı..
Biraz telaş başladı. Çabuk mu büyüyorsun ne?
İlk zamanlar hızlı geçsin biraz büyüsün derken şimdi korkuyorum hemen büyüyor diye.
Gözümün önünde bir hayat şekilleniyor. Bu öyle keyifli ki. Hergün yeni bir buluş,hergün yeni bir hareket,mimik...

Bu ay kahkahalar attı Yağız. Dilerim tüm ömrü böyle geçsin. 

Altı açık kalsın istiyor sürekli. Ne bez ne pijama. Hiçbir şey istemiyor. Bu da zor oluyor ama en azından ağladığında susturma için çareye dönüşüyor bu durum. 

Oyuncaklarını keşfediyor. Sallanan oyuncaklara vurmaya çalışıyor. Tam olarak algılayamasa da keşifte. 

Dışarı çıkmayı seviyor,her bebek gibi arabaya bayılıyor. 

Bir ay daha geride kaldı. Önümüzde güzel bir yaz,sıcak havalar var. Bolca gezilecek,temiz hava alınacak inşallah. Hem Yağız'a hem annesine iyi gelecek:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...