19 Mart 2014 Çarşamba

Dorian Gray'in Portresi-Oscar Wilde

Okuma Şenliği kapsamında okuduğum son kitaptı.Sahaflarda görünce şenlik kategorisine uyduğundan hemen almıştım.
Bu kitabı okurken o kadar çok altını çizdiğim yer oldu ki buraya sadece bir kısmını aldım
Kahramanımız Dorian yakışıklı biri ve ressam Basil onun resimlerini yapmakta.İlk zamanlarda kendisinin güzelliğinin farkında olmayan Dorian,Basilin evinde karşılaştığı Lord Henrynin güzellik ve zevk ile ilgili fikirlerini duyunca bir gün yaşlanacağının farkına varıyor. Hatta geçen her saniye yapılan portresinden biraz daha yaşlı biraz daha çirkin olduğunun düşünüyor.Portrenin onun yerine yaşlanmasının diliyor...

Bundan sonrasından bahsetmeyeceğim..Değişik bir kitaptı..Bolca tespit içeren,üç ana karakterin etrafında dönen kitabı 
enlerimin arasına koymasam da severek okudum.


altı çizili satırlardan:


"Düşünmesi üzüntü veriyor ama dehanın güzellikten uzun sürdüğü kesin. Bu da niye kendimizi böyle aşırı eğitilmeye adadığımızı açıklıyor.Var olmak için gösterdiğimiz çabada,dayanıklı bir şeyimiz olsun istiyoruz;onun için de dünyadaki yerimizi elde tutma umuduyla, beynimizi her türlü abur cuburla,her türlü veriyle dolduruyoruz. Kafası bu tür bilgiyle yüklü insan; işte günümüzün ideali bu.Kafası her türlü bilgiyle yüklü insan ise çekilmez bir şey.Böyle birisi,her türlü ıvır zıvırın bulunduğu bir dükkana benziyor:Çirkin eşyalarla dolu ve her şey toz içinde;ve her şeyin fiyatı da gerçek değerinin üstünde belirlenmiş.

Duyguların üstünlüğü bizi kötü yola saptırmaları,bilimin üstünlüğü ise duygusal olmayışıdır.
Gençliğe dönmek için gençlikte yapılan yanlışları yinelemek yeter.

Yeniden yapmaktan pişman olunmayan tek şeyin daha önce yapılmış yanlışlar olduğunu ancak iş işten geçtikten sonra anlıyor insan.

Kitap yazamayacak kadar okumaya düşkünüm.

Günümüzde insanlar her şeyin fiyatını biliyorlar da hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar.

Erkekler yorulduklarından evlenirler,kadınlar meraklarından,her ikisi de düş kırıklığına uğrar.

Yaşamında bir tek kez aşık olanlar gerçekten sığ insanlardır. Onların sadakat,bağlılık dedikleri şeye,ya alışkanlığın miskinliği ya da düş gücü yoksunluğu derim ben.

Başkaları için hep iyi düşünmek istememiz,kendi başımıza bir şey gelir korkusundandır. İyimserliğin temelinde basit ürkme duygusu yatar.Eli bol olduğumuzu düşünürüz,çünkü ileride bize yararlı olacak erdemlerin komşumuzda da olduğunu varsayarız. Bankacıyı överiz ki hesabımızdan biraz fazla para çekmemize izin versin;yol kesen eşkıyada iyi nitelikler buluruz ki bizim cebimizdekine dokunmasın.

Ben geri dönülmez bir söz vermek istiyorum. Onun güveni,beni sadık olmaya,onun bana inancı beni iyi olmaya yöneltiyor.

Kendini suçlamada bir çeşit zevk duygusu vardır.Biz kendimizi suçladığımızda başka  birisinin suçlamaya hakkı olmadığını düşünürüz.Bizi bağışlayan itiraftır,papaz değil

Geçmiş yok edilebilirdi.Pişman olmak,karşı çıkmak ya da unutmakla bu gerçekleştirilebilirdi.Ama gelecekten kaçılamazdı.

Kadınlar bizi kusurlarımız için severler.Eğer yeterince kusurumuz varsa her şeyimizi bağışlarlar,hatta zekamızı bile.

Hiç kimse yemekten sonra üzerinde konuşamayacağı bir şey yapmamalı.
"

1 yorum:

  1. Bende şenlik kapsamında okuyup beğenmiştim. Değişik bir tarzi var ve tespitler güzeldi.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...